Tarih: 29.11.1992 | Yer: İstanbul | İzlenme:7405
Eûzü billâhi mineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.
el-Hamdülillahirabbilâlemîn. Hamden kesiran tayyiben mubareken fihi âlâ külli hâlin ve fi-külli hîn.
Emmâ ba'd…
Fa'lemû eyyühe'l-ihvân fe inne efdale'l-hadîsi kitâbullah
İzâ reayte küllemâ talebte şey'en min emri'l-âhireti ve'btegaytehû
Sadaka Resûlullâh fîmâ kâl ev kemâ kâl.
Aziz ve muhterem kardeşlerim!
Allahu Teâlâ hazretlerinin selamı, rahmeti, bereketi, ihsanı, ikramı
Bu hadîs-i şerîflerin okunmasına başlamadan önce evvela ve hâssaten
Okuduğumuz hadîs-i şerîfler Râmûzü'l-ehâdîs isimli Gümüşhaneli Hocamız Ahmed Ziyaüddin hazretlerinin
Bugün okumaya başlayacağımız 46. sayfanın 12. hadîs-i şerîfidir.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bu hadîs-i şerîfinde buyuruyor ki; İzâ reayte.
Bunun tersi nedir?
Ve izâ reayte küllemâ talebte şey'en min emri'l-âhireti
Neden?
İzah edeceğim. Biraz garip bir şey.
Hubbü'd-dünyâ re'sü külli hatîetin. "Dünyanın sevgisi her hatanın başlangıcıdır."
Mal, mülk, köşk, yazlık, kışlık, araba vesaire bilmem ne sevgisi. Böyle oldu mu,
Bir başka hadîs-i şerîf ile biraz daha mesele anlaşılabilir.
Onun canı istiyor ama vermiyorlar.
İçerse ölür diye.
İşte böyle.
"Hastanızı siz sudan kolladığınız gibi, Allah da sizi dünyalıktan korur." diyor
Dünyalık işler pek tıkırında gitmese, dünya işleri zorlansa,
Yaptırmıyor Allah, sevmediği insana hayır yaptırmaz.
O halde bizim amacımız ne olacak?
En büyük belalar kime gelmiş?
Peygamber Efendimiz'e.
Ondan sonra kime gelmiş?
Büyük evliyâullaha.
Allah'ın salih kullarına.
Firavun nasıl yaşamış?
Çok güzel tarzda yaşamış. Öyle iki tarafında yelpazeciler yelpazelemişler, yemiş, içmiş,
Ne olmuş sonu?
Allah ehli insanların rütbesi ne oluyor?
Peygamber Efendimiz'in torunu ne olmuş?
Şehit olmuş Kerbela'da,
Bu dünya hayatının keyfi ve zevki ana gaye değildir. Onlar önemli değildir. Mühim olan âhirettir.
Hakikaten de bilirim ben bazı insanlar hayırları yapamıyor.
Benzin istasyonunun da her çeşit şey var, mescit yok.
Nerede namaz kılacağız? Nerede abdest alacağız?
Yok.
"Git yukarıda lokantada kıl." dediler bana.
Gittim, lokanta içkili.
"Lokantada, içki içilen yerde ben namaz kılabilir miyim?" dedim, nerede buranın sahibi?
Bütün o dükkânların sahibiymiş, göbekli bir adam... Oturmuş masada birileriyle. Dedim ki:
"Beyefendi bak, benzin istasyonun var, bir sürü dükkânın var, ticaretin yerinde,
"Tamam, tamam yapacağım." dedi.
Birkaç ay sonra bir daha geçtim oradan, bakın ne kadar ibretli, gene yok.
"Hani yapacaktın?" dedim.
"Yapacağım, yapacağım tamam." dedi.
Bir sürü dükkânı var, dünya işi kolaylaştırıyor, âhiret işini yapmıyor.
"Bunun sahibi bana söz vermişti mescit yapacağım diye?"
"Ha", dedi, "sizlere ömür, o göçtü."
Görüyor musun sen?
Lokantada içki satar mısın,
Men benâ lillâhi mesciden benâ'llâhu lehû beyten fi'l-cenneti diye bir müjde var.
"Kim dünyada bir mescit yaparsa, Allah âhirette ona köşk verecek."
Yapamıyor insan. Allah nasip etmedi mi yapamıyor insan. Para olması yetmiyor.
Yine bir başkası, bunlar önemli misaller muhterem kardeşlerim.
Bizim bir kasabada tanıdığımız birisi var. Bir zenginle karşılaşmış, yapışmış yakasına demiş ki;
"Bir kalp krizi geldi, hastaneye yatırdılar." diyor. Ben de üzüldüm." diyor.
Allah kula darılırsa, küserse, sevmezse, nazar etmez ona. Hayır yaptırtmaz.
Senin köşkün var, kat kat bahçelerin var, armutlar sarkıyor, elmalar kırmızı, üzümler sallanıyor ama
İnnallâhe yuhibbu't-tevvâbîn.
Onun için ilk iş tevbe etmek. Hemen tevbe edelim.
Estağfirullah el-azîm ve etûbu ileyh tübtu ileyke ve reca'tü ileyke.
Tevbe edelim. Bu çeşit dualarla, aklımızın erdiği şekilde,
Allah günahları affediyor, tevbe edeni seviyor ama ısrar edeni, inat edeni sevmiyor.
Allah'ın bir kula en kıymetli hediyesi nedir?
Hidayettir.
Bir insan hidayet üzereyse cennete gidecek. Onun için verdiği en kıymetli şey hidayettir.
Hangi yoldan giderse gitsin bu iki yol birleşir, öbür tarafta rızkının olduğu noktada birleşir.
Hz. Ali Efendimiz, Kûfe mescidine girecekti, yanında da adamı vardı.
"Tut şunu." dedi.
Hz. Ali Efendimiz'in atını tutmak bir şereftir. İçeriye girdi, namaz kıldı, kesesini çıkardı.
"Buna bir dizgin takımı al." dedi Hz. Ali Efendimiz avucundaki beş dirhemi verdi hizmetçisine.
Hizmetçisi biraz sonra çarşıdan döndü, geldi, baktı ki eski dizgini bulmuş, o geldi.
Bu nedir, nereden buldun bunu?
Hırsız dizginciye satmış, beş dirhem almış.
"İşte bu yeni geldi, bu olursa al."
Bu bizimki, bilmem ne…
Oradan dizgini almış.
Hz. Ali Efendimiz diyor ki kalabalık da böyle toplandığı zaman;
"Bu çok güzel bir hadisedir, bunu hep hatırınızda tutun. Başkalarına da söyleyin,
Bakın bu hadisede bir ibret var diyor, Allah bize, bir ibret gösterdi bu hadisede.
"Ben bu adama beş dirhemi avucuma ayırmıştım,
Beş dirhem dizgini almak için vermişti, buradan da beş dirhem aldı, onun kasası da nötr.
Sen dükkânda çalışırken, memuriyette çalışırken, başka işte çalışırken; rızkımı kazanacağım,
O bakımdan Allahu Teâlâ hazretleri bizi yolunda daim etsin.
Dünya işleri olur olmaz, onlar mühim değil. Helalinden görmeye çalışın.
Birisi yazmış ki; "Hocam bundan önceki hadîs-i şerîf vardı,
On üçüncü hadîs-i şerîf;
İzâ reayte'l-meziyye fağsi'l-zekereke ve tevadda' vudûeke li's-salâti
Hz. Ali Efendimiz'den bir hadîs-i şerîf, bu da gusül abdesti almakla ilgili bir mesele.
Gusül de dinimizin ahkâmından bir hüküm.
Bir hoca arkadaş anlattı, Avrupa'da Amerika'da tahsil görmüş birisinin nikâhına çağırmışlar.
"Hocam bir lâ ilâhe illallah Muhammedü'r-resûlullah
"Sordum, ne gusülden haberleri var, ne namazdan, ne abdestten." diyor.
Bunlar evlenecek, vah yazık müslümanların hâline.
Diyor ki Peygamber Efendimiz karşısındaki erkeğe hitaben;
"Eğer bir ak sıvı görürsen, tenasül uzvunu yıkarsın,
Herhalde sormuş olmalı ki o da muhatabına bunu bildiriyor.
Birkaç defa da gerekmişti söylemek, söylemiştik.
Tenasül uzvundan bir mezyün denilen, mim, zel, ye, mezyün denilen bir sıvı çıkar.
"Bu beyaz, kaygan sıvıdan dolayı gusül abdesti gerekir mi?"
Hayır. Ondan gerekmez.
Yıkayacak orasını.
Bundan başka bir de yine katı, fakat sıkıntı vererek,
Demek ki üç tanesinden sadece namaz abdesti alması gerekiyor,
"Eyvah, benim guslüm icap etti galiba." der.
Namaza gelemez, namazı kaçırır vesaire.
Bunu da böyle terleyerek anlattıktan sonra on dördüncü hadîs-i şerîfe geçiyoruz:
İza raeyte'l-ehaveyni'l-müslimeyni yahtesimâni fî şibrin min ardın fa'hruc min tilke'l-ardı.
Ebû'd-Derdâ radıyallahu anh hazretlerinden rivayet edilmiş bir hadîs-i şerîf.
Ebû'd-Derdâ hazretlerinin hayatı dün akşam geçti Tabakâtu's-sûfiyye okurken
Ebû'd-Derdâ Peygamber Efendimiz'in sevdiği Selmân-ı Fârisî'yle kardeş ettiği, sahabesinden,
İza raeyte'l-ehaveyni'l-müslimeyni yahtesimân.
Yani ne demek?
Bir karış toprak için müslüman, müslümanla kavga etmez.
O zaman Allah'ın gazabı tecelli ediyor o beldelere.
Ve izâ esâbehümü'l-bağyü hüm yentasırûn.
Çok hoşuma gidiyor, mübarek adam, bu generalmiş,
Gayet güzel. Müslüman müslümana karşı böyle köstek olmaz, hasım olmaz, yardımcı olur.
Bu hadîs-i şerîfte o tavsiye ediliyor.
Üçüncü sayfanın 15. hadîs-i şerîfi:
İzâ reaytümü'llezîne yettebi'ûne mâ teşâbehe minhü fe-ülâike'llezîne semmâ'llâhu fa'hzerûhüm.
Hz. Âişe validemizden nakledilmiş, çok sahih kaynaklardan kaydedilmiş olan bir hadîs-i şerîf.
Buyuruyor ki Peygamber Efendimiz;
Bunu biraz izah edeyim. Kur'ân-ı Kerîm'i bilmeyen, usûlün mânasını anlayamaz biraz.
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Hüvellezî enzele aleyke'l-kitâb.
Muhkem "tahkim edilmiş" demek, sapasağlam, kale gibi.
Hünne ümmü'l-kitâb. "İşte Kur'an'ın özü, esası, ahkâmının temelini teşkil eden âyetler bunlardır."
Bu müteşabih âyetler de esrarlı âyetlerdir. Esrarlı âyetlerdir, esrarengizdir.
Onlardan, onları tevil ederek keyiflerine uygun, ters mânalar çıkartmaya çalışırlar.
Kur'ân-ı Kerîm Allah'ın kelamı olduğu için bazı âyetleri muhkem âyetlerdir.
Hz. Âişe validemiz rivayet ediyorlar ki Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuş;
"İşte, bu müteşabih âyetlere takılıp onları tevil etmeye kalkanı gördün mü, onlardan sakının."
Çünkü onlar Allah'ın Kur'an'da bildirdiği kimselerdir. Fitneciler, onlara hiç aldırmayın.
Hz. Ömer gitmiş, Übey b. Ka'b hazretlerine sormuş.
Fitneciler ne yapıyor? Bunların bilgisinin yüzde biri, binde biri yok kendisinde.
[Mehmed Zahid] Hocamız'a -cennet-mekân- bir hanım gelmiş,
"Hanımlar toplanıyor bizim evde, Kur'ân-ı Kerîm'den bazı izahlar, tefsir yapsam hocam?" derken,
"Sen ne diyorsun?" demiş. "Sen ne diyorsun?
Bir ev hanımı, Arapça okumamış, ulûm-ı şer'iyede yüksek bir mertebe kazanmamış,
Sen Kur'ân-ı Kerîm'den bahsedebilir misin? "Sakın yapma!" demiş oluyor.
Onun için Kur'ân-ı Kerîm üzerinden herkes konuşamaz.
Bir kitap getirdiler bana; din dediğin budur, dinin aslı budur filan gibi.
Hani Bektaşî'ye sormuşlar, fıkra ama meseleyi anlatıyor, anlattığı için fıkra da söylemiş oluyoruz,
Lâ takrabû's-salâte.
Elini böyle tutmuş Kur'ân-ı Kerîm'de, üstüne bastırmış, orayı gösteriyor.
Lâ takrabû's-salâte ve entüm sükârâ. "Sarhoşken namaza yaklaşmayın!"
Orasını saklıyor. İçmiş, kendisi doğru söylüyor, evet, "Allah namaza yaklaşmayın" diyor.
Kitap alıyorum elime, adam ana ciğerden medfun şeyhmiş, öyle diyorlar. Kitabını okuyorum.
Şimdi bunu dinleyen ne yapacak? Ne olacak bunun hâli?
"Yok." demiş, o herifi ben merak ediyorum, gideceğim.
Kalkmış demiş ki:
"Hocaefendi sıkışıyor akşam namazının vakti, yatsı girecek."
Şöyle soğuk soğuk bakmış, bu mânasız adam da nerden çıktı gibilerinden.
Ev sahibine;
"Abdest alsın, kılsın bari." demiş.
Gitmiş artık ev sahibi de bizi çağıran utandı diyor, bize havlu tuttu.
Abdest aldıktan sonra sormuş:
"Ne yaptınız?"
"Islandım baba" demiş.
Abdest almak ıslanmak mı?
Cevaba bak.
"Ne yaptın oğlum?"
"Islandım baba!" demiş.
"Evladım, insan topraktan yaratıldı, ben size toprak suyla oynamaya pek gelmez demedim mi?" demiş.
Topraktan yaratıldığımız için suyla oynamaya gelmez.
Lafa bak ya.
Allah abdest alın demiş, gusül alın demiş.
Adama bak.
"Ben 25 sene önce bir namaz kılmıştım, hadi siz de kılın bakalım." demiş.
"Daha hamsınız, büyüyeceksiniz de adam olmayı öğreneceksiniz de
Şimdi bu adam dinlenir mi?
Âyetleri çiğniyor, inkâr ediyor, abdesti inkâr ediyor. Namazı kılmıyor.
İnne's-salâte kanet ale'l-mü'minîne kitâben mevkûten.
Harpte bile namaz bırakılmamış.
Harpte namaz bırakılmış mı?
Bırakılmamış.
Yarısı nöbette silahla düşmanı beklerlerken, yarısı Peygamber Efendimiz'in arkasında namaz kılmış.
Harpte bile terk edilmeyen namaz 25 sene bırakılır mı? Bire zalim, bire alçak!
Şimdi biri çıkmış, geçen akşam, insan insandan da gezdikçe neler duyuyor.
"Ben hacca gidersem şeytan taşlamayacağım."
Ya sen yeni bir usûl hac mı çıkaracaksın ortaya?
Taşlamayacakmış. Mezarlık imamıymış.
Sen haccın ahkâmını mı değiştireceksin?
İhrama ne lüzum varmış, dikişsiz elbiseymiş.
Yahu bunlar dinimizin ahkâmı.
Hâsılı Allah'ın yolunun da haramîleri çok,
Allah yardımcımız olsun. Allah Ümmet-i Muhammed'i şaşırtmasın.
47. sayfanın 1. hadîs-i şerîfine geçtik:
İzâ raeytüm men yebî'u ev yebtâ'u fi'l-mescidi fe-kûlû:
Tirmizi hasen hadis diyerek rivayet etmiş; Ebû Hüreyre radıyallahu anh bildiriyor.
Başka bir konu, hadîs-i şerîfler değişiyor.
Peygamber Efendimiz buyurmuş ki:
İzâ raeytüm men yebî'u ev yebtâ'u fi'l-mescidi.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem tavsiye ediyor.
Mescit ticaret meydanı değildir de ondan. Mescit, mescit!
Olur mu böyle şey?
Olmaz.
O zaman yaptırtmamayı söylüyor Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz.
Besmele ile girilecek, âdâb ile durulacak, dualarla girilecek, dualarla çıkılacak. İbadet edilecek.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri,
Emr-i mâruf, nehy-i münker.
Biz ne yapıyoruz şimdi?
İyi şeyi de tam yapmıyoruz, kötü şeye de hiç aldırmıyoruz.
İkinci hadîs-i şerîf:
İzâ raeytümü'r-racüle ya'tâdü'l-mesâcide fe'şhedû lehû bi'l-îmâni fe-innallâhe yekûlü:
Bu da sağlam kaynaklardan gelmiş bir hadîs-i şerîftir.
İzâ raeytümü'r-racüle ya'tâdü'l-mesâcide.
Mescide geliyor, orada namaz kılıyor. Âdet etmiş, hep geliyor.
Fe innallâhe yekûlü. "Allahu Teâlâ hazretleri Kur'ân-ı Kerîm'de buyuruyor ki:"
İçine cemaat olarak girer. Bu mescit nasıl bir mescittir? Mâmur bir mescittir. Neden?
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:
Geçen hafta birisi sormuştu ki sabahleyin namazı kılıp çıkan insanın durumu nedir? Olabilir.
Üçüncü hadîs-i şerîf:
İzâ raeytümü'r-racüle kad u'tiye zühden fi'd-dünyâ
Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten sonuncu, bugünkü dersimizin,
Diyor ki Peygamber Efendimiz;
İzâ raeytümü'r-racüle kad u'tiye zühden fi'd-dünyâ.
Hikmet ne demek?
"Her şeyini yerli yerinde düşünüp yapmak" demek.
Az konuşmak güzel, dünyaya hırsı olmamak, bu da güzel.
Allahu Teâlâ bizi birer ikişer, birer ikişer dinimizin inceliklerini güzelliklerini öğrenip
Bi-hürmeti esrarı sûreti'l-Fâtiha.