Tarih: 29.03.1996 | Yer: İzmir | İzlenme:9365
Kıymetli kardeşlerim. Hepinizi içten sevgilerimle saygılarımla selamlarım.
Bu konuyu seçmemizin amacı Hz. Ali Efendimiz'in 20. yüzyılda dahi Türkiyemiz'de halkımız için çok önemli bir şahsiyet olmasıdır.
Ayrıca müslüman kardeşlerimizin arasında Allah'ın (cc.) tesis etmiş olduğu kardeşliğin hayatımızda içtenlik kazanmasını istiyoruz.
Her şeyden önce biz Allah'ın kuluyuz. Kesin noktalardan hareket etmek istiyorum.
Bu çizgide hata eden ebedî hüsrana uğrayacaktır.
"Lekad kefere'llezîne kâlû innallâhe hüve'l-Mesîhübnü Meryem."
"Meryem'in oğlu Mesih İsa tanrıdır diyenler kafir olmuştur." buyuruyor.
"Lekad kefere'llezîne kâlû innallâhe sâlisü selâseh."
"Allah üçten biridir." Yani "ekânim-i selâse'den biridir" diyenler kâfir olmuştur." buyuruyor.
Demek ki hıristiyanların inancı makbul değildir. Çünkü beşere tapınıyorlar. Beşeri tanrı tanıyorlar.
Binâenaleyh sahaları yasak saha değil Allah'ın kabul ettiği doğru sahadır.
Allahu Teâlâ hazretleri kendi evimizde bizi böyle bir vazifeyle görevli ümmet olarak anlatıyor.
"Küntüm hayra ümmetin uhricet linnâsi te'murûne bi'l-ma'rûfi ve tenhevne ani'l-münkeri ve tü'minûne bi'llâhi…"
"Siz en hayırlı ümmetsiniz, insanlar için özel çıkartılmış, özel görevli bir ümmetsiniz.
O halde hepimizin vazifesidir. Zaten;
"Veltekün minküm ümmetün yed'ûne ile'l-hayri…" âyet-i kerîmesinde de;
"Sizlerden bir ümmet olsun." Burada "min" kelimesinin iki manası vardır.
Mârifetullahı tahsil etmek en önemli, en başta gelen bir konudur. Ebedî saadetteki yolculuğu için en önemli konudur.
Mârifetullahı öğrenmenin yolu nedir? İnsan Allah'ı nasıl tanıyacak, gözlerinin göremediği Allah'ı nasıl bilecek?
"Lâ tüdrikühü'l-ebsâru ve hüve yüdrikü'l-ebsar…"
"Gözler O'nu göremez ama Allah gözleri de görür, gönülleri de görür." Herşeyi bilir.
İşte O'nun yolu da Peygamber Efendimiz'i, onun hem sîretini hem de sünnet-i nebeviyyesini tanımaktır.
Kur'ân-ı Kerîm'in ilk müfessiri Peygamber Efendimiz'dir.
Hz. Ali Efendimiz Peygamber Efendimiz'in en yakınıydı. Dinî konularda en bilgili sahabilerdendi.
Bu bakımdan Hz. Ali Efendimiz'i bizim tanımamız lâzım.
Sosyal yönden 20. yüzyılda Hz. Ali Efendimiz'in tanınması biz Türkiye'deki ve Türkiye dışındaki müslümanlar için bir bakımdan daha gerekli.
İslâm âleminde, bütün müslümanlar birbirinin kardeşidir. Allah, Kur'ân-ı Kerîm'de;
"İnneme'l-mü'minûne ihvetün."
"Müslümanlar başka birşey değil, sadece ve sadece birbirinin kardeşidir." buyurduğu için hasmı, rakibi ve düşmanı değildir.
Kur'ân-ı Kerîm'deki o ayete dayanarak bu zıddiyeti kaldırmayı üzerimize vazife bilmiş bir grubuz.
Sivas'taki müessif Madımak Oteli olaylarından sonra Avustralya'daki Alevî kardeşlerimiz çok üzülmüş ve çok kızmışlar.
"Bu kardeşlerimizin en çok bulunduğu şehir neresi?" diye sordum.
"Mildura" dediler. Avustralya'nın ortasında bir şehir.
"Mildura'ya gidip bu kardeşlerimizle konuşacağız." dedim. Mildura'ya gittim. Bir toplantı salonunda toplandık.
"Beni affedin, övünmek için değil bilinsin diye söylüyorum. Ben soyca Hz. Ali Efendimiz'in evladındanım." dedim.
İkincisi, "Tarikat olarak bizim Nakşî tarikatında, on iki imamdan çok mübarek bir zât olan Câfer-i Sâdık hazretleri benim pîrimdir, tarikat silsilemde başımın tacıdır büyüğümdür.
Ben de memnunum. Kendilerinden memnun olarak ayrıldım.
Hz. Ali Efendimiz hakkında, onun zamanında teşekkül etmiş bilgiler ve en eski tarih kaynakları önemlidir.
Hadîs-i şerîflerde de böyledir. "Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuş." Falanca söylemiş.
İslâm terbiyesi, söylenilen sözün aslını ve kaynağını da söylemeyi gerektirir.
Şimdi Hz. Ali Efendimiz'e bağlı olanlara "Alevî" deniliyor.
Mühim bir noktaya temas etmek istiyorum: Bazı kimseler onu benimsiyor ve Sünnîler'i Hz. Ali Efendimiz'e düşman sanıyorlar.
Başka kimler karşı olmuştur?
Haricî'ler karşı olmuştur. Nitekim Hz. Ali Efendimiz'i şehit eden Abdurrahman b. Mülcem el-Hâricî'dir. Bugün yeryüzünde onlar da yoktur.
Hz. Ali Efendimiz'in mübarek evladı, seyyidü'ş-şühedâ Hz. Hüseyin Efendimiz'i şehit eden Yezid'dir, onun taraftarlarına da "Yezidî" diyorlar.
Bugün Ehl-i Sünnet içinde bir tek Yezidî yoktur, bir tek Emevî yoktur, bir tek Hâricî yoktur.
Biz Hanefî mezhebindeniz. Türkiye'deki müslümanların büyük kısmı böyledir. Bir kısmı İmâm-ı Şâfiî mezhebindendir.
Biz Hz. Ali taraftarıyız, Alevî'yiz. Tabii her mânasıyla Alevî değiliz.
"Onlar hangi çizgide?"
Mesela namaz kılmıyorlarsa Hz. Ali Efendimiz'in çizgisinde değillerdir. Çünkü Hz. Ali Efendimiz namaz kılıyordu.
Hz. Ali Efendimiz'in taraftarları olan Alevîler içki içiyorsa... İçki içmek bir kusurdur, bir suçtur.
"Ne yapalım, alışmışız müptelayız, Allah affetsin." diyorlar.
İçki içiyor, içkiye bir paye veriyor, sanki yolun bir gereğiymiş gibi, meşru gibi düşünüyor… Olmaz.
Cumhuriyet gazetesinden bir yazar Arnavutluk'taki bir Bektâşî tekkesini ziyarete gitmiş.
Hacı Bektâş-ı Velî böyle yapmamış. Hacı Bektâş-ı Velî Efendimiz'in üzerinde çalışma yaptım.
Bir başka sözü var; bunlar dikkatimi çektiği için dikkatinize sunuyorum:
"Alevî kardeşlerimiz niçin içki içiyorlar?"
Bunu semah âyinlerinde bir merasim konusu yapmışlar.
Biz Alevî kardeşlerimize acıdığımız için günah işlemesinler, Allah'ın sevmediği bir duruma düşmesinler diye bunu ikaz etmek için söylüyoruz.
Bundan sonra Allah sağlık ve âfiyet verirse Hacı Bektâş-ı Velî Efendimiz'i anlatacağız.
Hz. Ali Efendimiz hakkında sağlam kaynaklardan topladığımız bilgileri, size kısaca tanıtayım.
Hz. Ali Efendimiz'in adı Ali. Künyesi Ebu'l-Hasan. Araplar'da bir ad, bir de künye vardı. Künye addan ayrıdır.
Bir seferden gelirken bir ağacın altına yatmış, istirahat edecek…
Bir başka rivayet daha var: Fatıma anamızla biraz münakaşaları olmuş, mescide gidip orada yatmış.
"Ali nerede?"
"Babacığım aramızda biraz münakaşa oldu. Evi terketti gitti." demiş.
Peygamber Efendimiz mescide bakmış, orada başını yere koymuş uyuyor.
"Kalk yâ Ebâ Turâb!" demiş. "Ey toprağa bulanmış kalk!" anlamında.
O kadar hoşuna gitmiş ki şaka yollu iltifat. Ondan sonra Hz. Ali Efendimiz kendisine Ebû Turâb denmesini severmiş.
Bir insanın adı vardır, künyesi vardır, lakabı vardır… Araplar'da adını söylerken baba adını da söylerler: Ali b. Ebî Tâlib, "Ebû Tâlib'in oğlu."
"Lakapları nedir?"
Bir tanesi "Haydar" hatta "Haydar-ı Kerrâr." Haydar "Arslan" demektir. Kerrar "tekrar tekrar saldıran" demektir.
Diğer bir lakabı "Esedullâhi'l-Gâlib"dir. Allah'ın arslanı ama galip olan. Hangi mübarezeye girse yenmiş.
"Ben şöyle kimseyim, böyle kimseyim, şöyle kahramanım, şu kadar insanı şöylece yendim, şöyle şöhretim var, böyle kıymetim var.
"Yâ eyyühe'llezîne âmenû kûnû ensâra'llâh."
"Ey iman edenler! Allah'ın yardımcıları olun." Allah'a yardımcı olun deyince insanın koltukları kabarıyor.
Çok meşhur olan bir lakabı daha var: "el-Murtezâ, Aliyyü'l-Murtezâ." Murtezâ "kendisinden hoşnut ve razı olunmuş kişi" demektir.
Peygamber Efendimiz'in adı anıldığı zaman "Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammed" denilir.
1. Çehre demektir. "Allah çehresini soylu kıldı."
2. Zât mânâsına gelir. "Allah zâtını soylu kıldı." Küfre hiç bulaşmamış, tertemiz bir zâtı var demektir.
Hz. Ali'nin annesi Fatıma binti Esed'dir (r.anhâ). Gelin ve kaynana aynı isme sahipler.
Hz. Fatıma Peygamberimiz'in amcası Ebû Tâlib'in hanımı oluyor.
Hz. Ali Efendimiz yedi, dokuz, on veya on beş yaşında müslüman olmuş.
"Ne yapıyorsunuz böyle?" demiş. Ne yaptıklarını sormuş.
"Allah'a ibadet ediyor, namaz kılıyoruz. Allah birdir, şerîki ve nazîri yoktur. Putlara tapmak yanlıştır. Doğru değildir. Sen de bunu kabul et." demişler.
"Ben babama soracağım." demiş. Ebû Tâlib'e soracak. Gece düşünmüş, taşınmış, kitapların yazdığı hoşuma gidiyor.
"Allah beni yaratırken babama mı sordu? Ben de babama sormadan Allah'ın varlığını kabul ederim." demiş.
"Hz. Ali Efendimiz, Hatice anamızla Peygamber Efendimiz'in namaz kıldığını nasıl görüyor?"
Peygamber Efendimiz amcası Ebû Tâlib kendisine çok iyilik yaptığından, çok baktığından kendisi evlenince
"Çocuklarının birisini sen al, birisini biz alalım." demişler.
Hz. Ali Efendimiz'i yanına almış. Peygamber Efendimiz'in âdetâ evlâdı gibi evinde duruyor.
Onun için Hz. Ali Efendimiz bu olayları görüyor. Küçük yaşta Peygamber Efendimiz'in yanında durmuş.
"Acaba Hz. Ali Efendimiz ne şekilde bir insandı?"
Şekline biz "şemâil" diyoruz. Şemâil-i Resûl, Şemâil-i Resûlullah, Peygamber Efendimiz'in şekli şemâili nasıldı? Hz. Ali'nin şekli şemâili nasıldı?
Çok şiddetli esmerdi. Akça pakça değil esmermiş. Gözleri çok iri, kirpikleri uzun bir kimse.
Ak sakallarını bazen kınalarmış.
Biliyorsunuz latife iki çeşittir: Bir normal şaka, bir de nokta nokta... şakası. "Böyle de şaka olmaz!" dedikleri şaka.
"Senin gözünde beyaz var." demiş. Kadıncağız telaşlanmış. Bu durumunu görünce de;
"Herkesin gözünde beyaz yok mu?" demiş. Latife yapmak için böyle söylemiş.
Hz. Ali Efendimiz'in de şakacılığı var. Güçlü kuvvetli bir insan…
Hz. Fatıma anamızla hicretin ikinci yılının son aylarında evlenmiştir.
Hz. Ali Efendimiz Allah'ın Kur'ân-ı Kerîm'de methettiği bir kimsedir.
"Ve yut'imûne't-taâme alâ hubbihî miskînen ve yetîmen ve esîrâ. İnnemâ nut'imukum livechillâhi lâ nurîdü minküm cezâen velâ şükûrâ."
Bu âyet-i kerîmeler Hz. Ali Efendimiz ve Fatıma anamız için inmiştir.
Oruçlulardı, akşam iftar edeceklerdi, kapıya birisi geldi.
"Karnım aç bana biraz yiyecek verin." demiş. Sofrayı eline vermişler.
Yiyecekleri zâten bir kişiyi ancak doyuracak kadar azdı.
"Kaç gündür açız…" demiş. Yine sofrayı vermişler. Yine açlar. Üçüncü akşam yine oruçlular.
"Biz size Allah rızası için yiyeceğimizi veriyoruz. Verdiğimizden dolayı sizden bir karşılık, bir teşekkür beklemiyoruz.
Böylece Allahu Teâlâ hazretleri onları Kur'ân-ı Kerîm'de methetmiş.
Bu, Allah'ın Peygamber Efendimiz'in bu mübarek damadını ve kızını sevdiğini gösteriyor.
Kur'an'da methi var. Bu bir.
İkincisi; Peygamber Efendimiz tarafından methedilmiş bir kimsedir. Birinci vasfı şeksiz şüphesiz, herkesin itirazsız bildiği bir vasfı cennetlik olmasıdır.
Osman b. Maz'ûn (radıyallâhu anh) vefat ettiği zaman kadının birisi;
"Sen cennetliksin." dedi. Peygamber Efendimiz o kadına;
"Belki cennetliktir ama nereden biliyorsun? Böyle söyleme." dedi. Halbuki o da mücahit bir müslümandı.
Hz. Ali Efendimiz, Peygamber Efendimiz tarafından, cennetlik olduğu Cebrail'in kendisinin gelip haber vermesiyle bildirilen on kişiden biridir.
Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Sa'd b. Ebî Vakkâs, Saîd b. Zeyd, Talha b. Ubeydullah, Zübeyr b. Avvâm, Abdurrahman b. Avf, Ebû Ubeyde b. el-Cerrâh'dır (r.anhüm).
Alevî kardeşlerimin dikkatine sunuyorum. Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer ve Hz. Osman da cennetliktir.
"Bu gece rüya gördüm. Üç tane ay gökten geldi benim odamda toprağa girdiler." dedi. Hz. Ebû Bekir;
"Müjde kızım! Senin bu odana üç kişi defnedilecek. Bunlar yeryüzünün en şerefli insanları." diyerek rüyayı yorumladı.
"Kızım, sen bir rüya görmüştün ya işte o üç aydan bir tanesi budur. Bu en hayırlısıdır." dedi.
Hz. Ali Efendimiz bütün savaşlara iştirak etmiş. Tebük savaşına giderken Peygamber Efendimiz;
"Sen Medine'de kal, bana vekalet et." buyurmuş. Onu almamış.
"Bizans'tan ordu geliyormuş." denildi. "Biz de onları karşılamaya çıkalım." denildi.
"Yâ Resûlallah! Beni kadınların ve çocukların başına yani arkaya mı bırakıyorsun?
"Sen Harun'un Musa yanındaki pozisyonu gibi benim yanımda böyle bir pozisyona sahip olmak istemez misin?" buyurdu.
Musa (as.) Tur dağına çıkarken kavmin başına Harun'u (as.) bırakmıştı. "O onu bıraktığı gibi ben de seni bırakıyorum.
Hz. Ali Efendimiz bütün savaşlara katıldı. Bir anda teşükkül etmiş bir savaş olan Bedir'e katıldı. Bedir savaşına herkes katılamadı.
Kurban bayramında ben kurban kestim. Peygamber Efendimiz kesmişti, kestim. Tavuk kesemiyorum ama kurbanı kestim.
Kolay değil 20 tanesini haklamış, büyük bir şey. Sonra Uhud harbinde çok yara aldı. Kahramanca çarpıştı.
Hendek (Ahzâb) harbinde karşıdan birisi çıktı. Kureyş'in müşriklerinden Amr b. Abdül diye biri çıktı.
"Var mı bana yan bakacak, karşıma çıkacak?" deyince, Hz. Ali Efendimiz çıkmak istedi. Peygamber Efendimiz,
"Dur." dedi, kimse çıkmadı. Yine;
"İçinizden bir kişi çıkamıyor mu karşıma, korkaklar?!" deyince, Hz. Ali Efendimiz yine davrandı.
Lafla methedilmiyor. Olaylar gösteriyor ki Hz. Ali Efendimiz kahraman ve mücahit bir insan. Hayber'e geldiler.
"Yarın ben sancağı bu sefer öyle bir şahsa vereceğim ki Allah onu sever o da Allah'ı sever." buyurdu. Gece herkesin uykusu kaçtı.
"Yarın sancağı Peygamber Efendimiz acaba kime verecek?"
Hz. Ömer; "Ömrümde, sancak verilsin diye bu kadar arzu etmedim." diyor.
"Ali nerede?" diye sordu.
"Yâ Resûlallah! Gözü ağrıyor, şiddetli göz ağrısı var. Çadırda." dediler.
"Çağırın bana." dedi, çağırdılar. Gözüne okudu, tüh tüh tüh yaptı, tükürüğünü sürdü, ağrı anında geçti.
Bir insanın Allah tarafından sevilmesi ne mutlu, çok güzel bir şey. Allah'ı sevmesi de güzel...
"Muhacirler Medine'ye nasıl geldi?"
Mekke'de malını mülkünü, herşeyini bırakıp geldiler, Medine'de parasız pulsuz kaldılar.
Biz de bunu yapıyoruz. Ramazan'da itikafa giriyoruz sonra kura çekip itikafın sonunda ikişer ikişer kardeş yapıyoruz. Özel kardeş yapıyoruz.
Herkes çift çift kardeş oldular. Hz. Ali Efendimiz ortada kaldı.
"Senin kardeşin de benim." buyurdu.
Hz. Ali Efendimiz aynı zamanda Peygamber Efendimiz'in kardeşi seçilmiş bir kimsedir.
Sonra Peygamber Efendimiz'in kızı Hz. Fatıma anamız cennetlik olduğu bildirilen kadınlardan biridir, cennet kadınlarındandır.
Bunların hepsi şereftir.
Peygamber Efendimiz'in vahiy kâtibi, devletin beşinci başkanı.
Peygamber Efendimiz'e vahiy gelirdi. Vahyin çeşitli şekilleri vardı; bazen Cebrail (as.) tarafından bazen de başka şekillerde gelirdi.
Sahabeden birisi, "Bir yerde oturuyorduk. Resûlullah'ın dizi benim dizime bitişik durumdaydı.
Peygamber Efendimiz'e vahiy gelince ne olduğunu anlamak bakımından...
Vahiy böyle enteresan bir olay... Vahiy geldiği zaman Peygamber Efendimiz, etrafındaki katiplerine vahyi yazdırır, dikte ederdi.
Hz. Ali Efendimiz'in vahiy katibi olması bir şereftir.
Bir şeyi daha şeref!.. O devirde okuma bilen insan çok azdı. O diyarlarda okuma yazma bilmek çok zordu.
Hudeybiye'de müşrikler umre yapılmasını engellediler Peygamber Efendimiz'in ordusunu Hudeybiye'de tuttular.
Hz. Ali Efendimiz hafızdır, hem de kurrâ hafızdır.
"Kur'an'ın hangi ayetini sorarsanız sorun, nerede indi, gece mi indi, gündüz mü indi seferde mi indi, size bilgi vereyim." diyor.
Ashabın yedi tane büyük kadısı, hâkimi, fetvasını veren kimse vardır.
"Bu yanlıştır yâ emîrelmü'minin, bu işin doğrusu böyledir." buyurdu. O zaman Hz. Ömer Efendimiz görüşünden vazgeçti.
Hz. Ali Efendimiz'in fıkıh bilgisi çok yüksekti ve alimdi. Sonra edebiyatı iyi idi, edip idi, hakim idi, çok büyük askerdi ve mücahit bir kimseydi.
Peygamber Efendimiz'in vefatından sonra Hz. Ali Efendimiz'in hayatı ayrı bir kısım oluyor.
Hz. Osman zamanında müslümanlar arasında hoşnutsuzluklar ve ihtilaflar başladı.
Bir bilgi daha vereyim: Hz. Ali Efendimiz'in imzasıyla, onun yazmış olduğu bir Kur'ân-ı Kerîm de bugün Topkapı Sarayı Müzesi'ndedir.
Hz. Osman zamanında ihtilaf çıktı. Halife'yi öldürdüler, bir kaç gün de gömdürmediler.
Daha Hz. Ali Efendimiz'in halifeliğini Şam kabul etmediği için onlarla bir mücadele bahis konusu oldu.
"Bunlar yeniliyorlar, kanmayalım bu taktiğe, tepeleyelim. Siyasî ihtilaf bitsin." dedi. Dinlemediler.
"Hakeme falan müracaat etmeyeceksiniz." dediler.
"Evet etmeyecektim. Ben zâten söyledim ama artık sonunda anlaşma öyle oldu.
"Tamam o azl olundu, ben Muaviye'yi halife tayin ediyorum." dedi. Ebu Musa el-Eş'arî;
"Ben itiraz ediyorum." dediyse de dinlenmedi. Hakem olayı da berbat oldu, yüze göze bulaştı.
"Bu işi temizlemek için Ali'yi de, Muaviye'yi de, Amr b. el-Âs'ı da öldürelim." dediler. Üç kişiyi fedayi olarak seçtiler.
Hz. Ali Efendimiz, şehit olmasına sebep olan yarayı aldığı zaman, Hz. Hasan Efendimiz kalkmış şöyle demiş:
"Ey Ali! Allah'dan kork. Öleceksin." Hz. Ali Efendimiz de;
Hz. Ali Efendimiz de; "Ölmek değil, şuramdan yara alacağım ve şehit olacağım." diyor.
Bir fakire vermek için ayırdığı 800 dirhem dışında altın gümüş miras bırakmadı.
"Ey mü'minlerin emîri! Bir şey al, hiçbir şey almadın." demişler. O da;
"Ben sizin beytülmalinizden hiçbir şey almam." dedi o eski elbiselerini giydi.
Vasiyetini okuyacağım. Vasiyeti hepimize vasiyetidir: Sünnîler'e, Alevîler'e vasiyettir.
"Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayın.
Hz. Ali Efendimiz, "Âhiret sevabı için çalışın; zalime düşman, mazluma yardımcı olun.
"Allah için yetimlerin hakkını gözetin. Allah rızası için komşularınızın haklarına riayet edin.
Cihad karşılıklı cenk etmek demektir. Ben burada müslümanım karşımda da düşman var.
Vasiyeti daha uzuyor ama bu vasiyetler yeter.
Allahu Teâlâ sevgili kullarının, evliyâullahın, salihlerin yolundan ayırmasın. Şefaatlerine nail eylesin.
Onu ihtilaf olarak söylemek doğru değil.
Hz. Ali'nin bir meziyetini daha anlatayım:
Hz. Ali Efendimiz o kadar fakihti, o kadar bilgiliydi… Bir meselede bir hükümde bulundu. Bir zât geldi;
"Yâ Ali! Yanılıyorsun. Bu mesele böyle değildir." dedi. Sebeplerini sıraladı. Hz. Ali Efendimiz;
"Tamam, ben yanılmışım, sen haklısın, teşekkür ederim." dedi. Hatadan dönmek fazilettir.