Tarih: 07.04.2000 | Yer: Avustralya | İzlenme:4467
es-Selâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtüh...
1421 hicrî yılınız hayırlı olsun...
Muharrem hicrî senenin birinci ayıdır, 1 Muharrem de hicrî yılın birinci günü olmuş oluyor.
Hicrî takvim, müslümanların dinî bakımdan çok dikkatle takip etmeleri gereken bir takvim.
1421 yılının ve bundan sonra gelen yılların âlem-i İslâm için
Bizim için bu çok önemli ve bunun için çalışmalıyız.
İslâm'ın güzelliğini şöyle bir düşünün; yeri göğü yaratan, âlemlerin Rabbine kul olmak nerde?..
Bir de şu Afrika'da, Uganda'da binlerce kişi kendisini öldürmüş,
"Bak İslâm ne kadar güzel, intihar yasak!"
Bir tanıdığın hanımı bizim hatuna telefon etmiş... Çok üzüntülerinden bahsetmiş:
"İntiharı düşünüyorum ama İslâm'da intihar etmek olmadığı için etmiyorum!" demiş.
Tabii edilmez; çünkü can emanettir, emaneti güzel korumak lazım!
İslâm'ın güzelliklerini bilmek ve bildirmek gerekiyor.
Bunların dile getirilmesi lazım!
İnsanın insana tapınmasının doğru olmadığını, kulun kula kulluk etmesinin iğrenç olduğunu,
O bakımdan, bu 1421 hicrî yılımız da inşaallah bir atılım yılı olur.
"Bakın bu pırlantadır, bu yakuttur, bu zümrüttür bu kocaman bir emsalsiz incidir,
Başkaları hırsızlıklardan, soygunlardan, sömürülerden, zulümlerden elde ettikleri paralarla
Bu yeni yıl hepimize hayırlı olsun, nice nice yıllara sağlıkla afiyetle, sevdiklerimizle ulaşalım diye,
Abdullah b. Ömer radıyallahu anhüma'dan rivayet edilmiş bir hadîs-i şerîfi okuyorum.
Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuşlar ki;
İnne hâzihi'l-kulûbe tasdeu kemâ yasdeu'l-hadîdü izâ esâbehü'l-mâu.
Bu mübarek hadîs-i şerîfin mânası şöyle;
İnne hâzihil-kulûbe tasdeu. "Bu gönüller, bu kalpler muhakkak ki paslanırlar."
Kalp sözü Arapça'da tam Türkçe'deki gönül sözünün karşılığıdır.
Kalp Arapça'da iki mânaya kullanılıyor:
Bir, Türkçe'deki yürek mânasına; şu canlıların kanlarını vücutlarına pompalayan,
İşte bu gönüller de paslanır; insanın içi kararır, insanın iç dünyası pislenir, kirlenir.
"Gönlüm kırgın, sana gönlüm kırgın, bu gün canım bir şey istemiyor, canım sıkılıyor,
Efendimiz, "İşte bu kalpler de kararır, paslanır;
Kîle: "Bunun üzerine denildi ki:" Yâ Resûlallah, ve mâ cilâühâ?
Demir yağlanıyor, pas sökücüler sürülüyor, cilalanıyor.
"Bu kalpler paslandığı zaman bunun cilalanması ne sûretle olacak?
"Neyle cilâlanacak kalpler, pırıldayacak, çalışacak, insanın iç dünyası aydınlanacak?
Peygamber Efendimiz iki ilaç, tedavi çaresi söylüyor;
Birisi, ölümü çok düşünmek…
Ölüm hepimizin başında. Hepimiz mutlaka bu ölüm denilen olayı yaşayacağız.
Ne yapmak lazım o zaman?
Ölüm, insanı üzüyor, korkutuyor, heyecanlandırıyor, telaşlandırıyor.
"Eyvah, öleceğiz!"
"Tabi öleceğiz."
"Ama nasıl sen tabi öleceğiz diyebiliyorsun; benim yüreğim ağzıma geliyor hocam!
Neşemiz gitse de, ölüm denilen bir olay var.
Bu bilginin sonucu nedir?
İslâm'da, tasavvuf da ölüme hazırlanmaktır, "Ölmeden evvel ölmektir."
"Ölmeden evvel ölmek." ne demek?
Ölecekmiş gibi tam hazırlıklı olup huzur içinde canını verecek kadar her işini halletmiş olup
Ârif insanların, mübarek insanların, evliyâullahın çoğunun böyle duyguları var.
Ölümü çok düşünen insan hırsızlık, arsızlık, yüzsüzlük, tembellik, gevşeklik yapmaz...
Onun için Peygamber Efendimiz ölümü çok zikretmeyi
İnsan ölümü çok andığı zaman kalbinin pası gider,
Ölümü düşünmeyen insanlar da, vur patlasın çal oynasın yaşarlar, yaşarlar; birden ansızın ölüm gelir.
Yahya Kemal'in dediği gibi;
Bir tel kopar, âhenk ebediyyen kesilir.
Çaldıkları sazın teli kopuverince âhengin kesildiği gibi, hayat birden bitiverir;
İkincisi de Tilâveti'l-Kur'ân; "Kur'ân-ı Kerîm okumak da kalbin pasını giderir."
İmanla, "Allah'ın kelâmını okuyorum." diyerek, saygıyla, anlayarak, derinlemesine
Bana e-mail ile soru sormuşlar.
"Yâhu bu öyle söylemiş, bu sözünden dolayı tevbe etmesi gerekmez mi?"
Gerekmez, çünkü sen yanlış biliyorsun bu işi, sen yanlışsın.
Neden?
Çünkü sen Kur'ân-ı Kerîm'i bilmiyorsun. Kulaktan dolma bazı bilgiler kulağından içeriye girmiş...
Bu nereden kaynaklanıyor?
Kur'an'ı bilmemekten.
Onun için müslümanın Kur'ân-ı Kerîm'i çok okuması lazım.
Hiç olmazsa, o konularda konuşma!
Ben şuna benzetiyorum;
Bir insan, eğer televizyonu bozulursa,
Demez.
Bilgisayarı bozulursa, "Arkasını açayım, tamir edeyim!" der mi?
Televizyonu bilmiyor, bilgisayarı bilmiyor.
Bilmediği yere elini koymuyor, bilmediği aletin arkasını açmıyor; bu güzel...
Bu saygının, bu haddini bilmenin dinî konularda da olması lazım!
Onun için Kur'ân-ı Kerîm'i müslümanın çok okuması lazım!
Kimseyi üzmek de istemiyorum, kırmak da istemiyorum. Aferin, müslüman olmak büyük bir nimettir.
O halde bir şey kalıyor; Kur'ân-ı Kerîm'i okuyup Kur'ân-ı Kerîm'den gerçekleri öğrenmek...
Tabi, Kur'ân-ı Kerîm'in tam anlaşılması için de, Resûlullah'ın hadislerinin tam öğrenilmesi lazım!
"Beni iyi anlamak istiyorsan, Peygamberimiz Muhammed-i Mustafâ'nın sünnetini iyi öğren!
İnsanın sünnet-i seniyyeye de saygısı oradan artacak.
İkinci hadîs-i şerîf aynı sayfadan. Buyuruyor ki Efendimiz;
İnne yesîre'r-riyâi şirkün. Ve inne men â'dâ veliyyen lillâhi fekad bârazellâhe bi'l-muhârabeti.
İbn Mâce, Muaz radıyallahu anh'ten rivayet etmiş.
İnne yesîre'r-riyâi şirkün. "Muhakkak ki riyanın azı dahi şirktir."
Riya ne demek?
Riya, reâ fiilinden masdar, fiâl vezninde "göstermek" demek.
Bunun azı da, çoğu da doğru değildir. Müslüman bir ibadeti sırf Allah için yapar, buna ihlâs deniliyor.
Riyanın azı bile, az bir riya bile şirktir.
Riya oldu mu, orada şirk vardır. Müslüman riyakâr olmayacak; halis, muhlis olacak.
İlâhî ente maksûdî ve rıdâke matlûbî.
"Yâ Rabbi, benim maksudum sensin; ben her yaptığım işi senin rızanı kazanmak için yapıyorum..."
Bu çok önemli bir şey! Hepinizin evinde bu levhanın olması lazım!
Ve inne men a'dâ veliyyen lillâh. "Kim Allah'ın bir velîsine düşmanlık yaparsa…"
Bâreze, mübâreze demek; iki ordu karşı karşıya geldiği zaman, düşmandan er dileyip
Allah'ın bir sevgili kuluna, mübarek velîsine düşmanlık eden kimse,
Allah'ın sevgili kullarını aramak, bilmek, sevmek, saymak lazım, kalbini kırmamak lazım!
Büyükler buna çok dikkat etmişler.
Şimdi bu devirde ihlâslı mü'min kimseye amansız bir düşmanlık var.
Müslümanlarda böyle bir şey var mı?
Küçücük bir şeyi yapan kimseye teşekkür ediyoruz.
İyiliğin anlaşılması, fark edilmesi, takdirle karşılanması ve teşekkür edilmesi lazım!
"Bu çeşmeyi kim yaptırmış, nerelerden getirmiş suyu; Allah razı olsun yaptırandan!" diye.
Allah zaten onun mükâfatını verir ama senin de teşekkür borcun var.
Millet Allah'ın dostunu düşman ediniyor, saldırıyor. Allah'ın dinini düşman ediniyor, saldırıyor...
Televizyonu açıyorsunuz...
Demek ki Allah'ın iyi kullarını bileceğiz.
Allah'ın iyi kulları, evliyâsı, velîleri nereden bilinir?
Anlaşılır ama mücevherin kıymetini de kuyumcu anlıyor. Bazen sahte şeyleri millet alıyor.
Evliyânın da hakikisini bilmek için biraz uzman olmak lazım!
Bunu böylece öğrenmek için gayret edelim, Allah'ın iyi kullarını arayalım!
Allah cümlemizi iyi kullarla buluştursun, iyi kullarla dost eylesin...
Peygamber Efendimiz bir hadîs-i şerîfinde "âhir zamana doğru 30'a yakın deccal çıkacak" diyor.
İnnallâhe yuhibbü'l-ebrâre'l-etkıyâe'l-ahfiyâ.
Ebrâr, berr kelimesinin çoğulu. İyi olan, herkese iyilik yapan,
Etkıyâ, takî kelimesinin çoğuludur, "muttakî" demek.
Allah onları sever. Ama bu iyi kulların bir sıfatı daha var.
Allahu Teâlâ hazretleri gizli, haramlardan, günahlardan sakınan iyi kulları sever.
Ellezîne. "Bunlar öyle kimselerdir ki,"
İtibarlı bir insan oldu mu, "Bir beyefendi vardı, nerede kaldı?" diye
Çünkü ahfiyâdan, gizli, onların evliyâ olduğunu kimse bilmiyor, halinden tahmin etmiyor.
Ve in hadarû. "Orada mevcut iseler, insanların arasında olsalar," lem yüd'av. "Davet olunmazlar."
"Gel, bizim düğünümüz, toplantımız, ziyafetimiz var, sen de buyur!" denmez, davet olunmazlar.
Ve lem yu'rafû. "Ve kıymetleri bilinmez."
Adam kenarda sessizce kalıverir. Halbuki Allah'ın asıl velî kulu o, asıl davete çağrılacak olan,
Mesâbîhu'l-hüdâ. "Bunlar böyle gizlilerdir ama hidayet kandilleridir."
Etrafı aydınlatırlar, hidayet saçarlar.
Yahrucûne min külli ğabrâe muzlimeh. "Her tozlu topraklı, karanlık yerden çıkarlar."
Ğabrâ; ağber, "gubarlı, tozlu topraklı yer, mıntıka, zaman" demek. Muzlime "karanlık" mânasına...
Allah'ın sevgili kulları öyle işte... Allahu Teâlâ hazretleri bu özellikleri vermiştir.
Üçüncü hadîs-i şerîfi de okuyalım, sohbetimiz tamamlansın.
İnne yevme'l-isneyni ve'l-hamîs yağfirullâhu fîhimâ li-külli müslimin
İbn Mâce Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten nakleylemiş.
"Muhakkak ki yevme'l-isneyni ve'l-hamîs.
Pazartesi perşembe günleri müslümanların mağfiret günüdür.
O bakımdan bu günlerde oruç tutmak da iyidir.
Oruç çok güzel bir ibadet; hem insana sağlık kazandırıyor hem de kalbini nurlandırıyor.
Peygamber Efendimiz burada bir noktaya işaret ediyor:
"Her müslümanı mağfiret eder de," İllâ mühtecireyn.
"Dargınları affetmez." demek.
Ne der?
Yekûlü: Da'hümâ ""Buyurur ki: Ey bunların mağfiretini yazan vazifeli melek, bu ikisini bırak,
Demek ki pazartesi, perşembe müslümanların af günüdür,
Amma dargın olanları affetmez. Dargın olanlar için Allahu Teâlâ hazretleri:
O halde ne yapmamız lazım?
Aziz ve sevgili kardeşlerim!
Dargınsak, dargın olduğumuz kimselerle dargınlığımızı düşünelim, gidelim,
"Hocam, ben barışmak istiyorum, adam suratını çeviriyor, benimle barışmıyor!"
Sen barışmak istiyorsan, el uzatıyorsan; sen kurtulursun.
Allahu Teâlâ hazretleri nefislerimizi yenip Cenâb-ı Hakk'ın rızasına uygun hareket etmeyi her yerde,
es-Selâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtüh!..