Tarih: 09.12.1984 | Yer: İstanbul | İzlenme:13125
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm
Elhamdülillâhi Rabbi'l-âlemîn. Ve's-salâtü ve's-selâmü âlâ seyyidi'l-evvelîne ve'l-âhirîn
Emma ba'd:
Fa'lemû eyyuhe'l-ihvân fe-inne efdale'l-kitabi kitâbullâh
Men tevellâ kavmen bi-gayri izni mevâlîhi fe-aleyhi la'netullâhi ve'l-melâiketi ve'n-nâsi ecmaîn,
Aziz ve muhterem kardeşlerim!
Allahu Teâlâ hazretlerinin selamı, rahmeti, bereketi cümlenizin üzerine olsun.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in mübarek hadislerinden bir demet
İlk hadîs-i şerîf:
Tevellâ, velî ittihaz etmek velî edinmek.
"Kim bir kavmi dost ve velî ittihaz ederse, kendisine velî edinirse…"
Nasıl?
Bi-gayri izni mevâlîhi. "Kendi mevlâlarının izni olmadan dost ittihaz ederse…"
Bu ne demek?
Eskiden kölelik vardı. Köleleri âzat ederlerdi ama bir anlaşmaya bağlanırdı.
"Şu şu şartlarla durumu şudur." diye anlaşma yapılmış.
Namazda bile Peygamber Efendimiz, "Sen geri git, sen öne gel." diyerek safları düzeltmez miydi?
Neden?
Şeklini düzeltirse insanın içine de tesir eder, içi de düzelir.
"Namazınız, saflarınız eğri büğrü oldu mu kalbiniz de eğri büğrü olur." derdi.
Onun için Peygamber Efendimiz hakka, hukuka, imzaya, anlaşmaya verilen ehemmiyetten dolayı böyle buyurmuş.
İslâm'da kölelik müessesesi var.
"Nasıl olur? Köleliği nasıl kabul eder?"
İslâm'da müslüman, köle olmuyor ama gayrimüslimle harp ettiğin zaman
Şimdi esirliğin aleyhinde konuşan insanlar var.
İslâm müslümanın köleliğini kabul etmiyor.
Köle âzat etmek sevap, köleye yediğinden yedirmek, giydiğinden giydirmek sevap...
Şimdi bu kadar güzellikler olup dururken bir köleye diyorsun ki;
"Anlaştım, tamam! Sen ticaretini yap, el sanatını kullan, para kazan, bedelini öde.
Anlaşmalı ama anlaşmaya riayet etmiyor.
Olmaz!
İslâm, hukuka, haklara ve anlaşmaya riayet dinidir.
"Şu kadar para verirsen ben sana şu şeyi satarım." dedin.
Allahu Teâlâ hazretleri bizi ahdine sadıklardan eylesin.
Men tevellâ mevlâ kavmin bi-ğayri iznihim ev âvâ muhdesen
Bu hadîs-i şerîf de yine mevlâlık denilen meseleyle ilgili.
Men tevellâ mevlâ kavmin.
Dur bakalım, onun anlaşması var. Nikâhlı bir hatuna bir başkası nikâh teklif edebiliyor mu?
Kim böyle yaparsa…
Ev âvâ muhdesen. "Veyahut insan, bir kötülük yapmış, cinayet işlemiş,
Öbür kabilede adam öldürmüş, bu tarafa kaçmış, sen onu koruyorsun.
Fe-aleyhi ğadabullâhi. "Allah'ın gazabı barındıran kimsenin üzerine olur."
İzni olmadan öteki mevlâyı, âzatlıyı ayartan,
İslâm'da açıkgözlülük, başkasının şeyini ayartmak,
Lâ yakbelu minhu sarfen ve lâ adlâ. "Allah onun sarfını, adlini kabul etmez."
Hakiki ibadetini, bedel olarak ödediğini, farzını nafilesini kabul etmez, mânalarına geliyor.
Bu iki hadîs-i şerîften anladığımız;
Diğer hadîs-i şerîf:
Men câe yevme'l-kıyâmeti bi-hamsin lem yusaddû vechuhû ani'l-cenneti
Bu hadîs-i şerîf yapabilene müjdeli bir hadis. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuş ki:
"Kıyamet gününde şu beş şeyi getiren..."
Ba ile tadiye, b harfiyle müteaddi olmuş.
Men câe yevme'l-kıyameti bi-hamsin. "Şu beş şeyle gelen..." mânasına geldiği gibi,
"Şu beş şeyi yapan kimsenin…"
Lem yusadde vechuhû ani'l-cenneti. "Cennetten yüzü döndürülmez."
Cennete gider. Gidip dururken oradan yüzü çevrilmez,
Neymiş o sahibini cennete götürecek beş şey?
En-nushi lillâhi. "Allah'a karşı samimi bir bağlılık."
İçten, hulus-i kalb ile samimi bağlılık. Bir insanın Allah'a böyle bir bağlılığı varsa,
Başka?
Ve li-dînihi. "Dinine karşı samimi bağlılığı varsa."
Allah'a, dinine, kitabına, resûlüne, cemaate olmak üzere beş bağlılığı,
Nusuh, "açık kalplilik ve samimiyet" demek.
Eğer bir insan Allah'a hakikaten samimi olarak, içten bağlıysa
Ne tarafa gidiyor?
Nefsin peşinde, şeytanın yolunda gidiyor, "Allah'a bağlıyım." diyor.
Nereye gidiyorsun?
"Küçücük, avuç içi kadar mayo aldım.
Ne?!
"İşte plaja gidiyorum."
Sen nasıl gidersin ya? Mesela, "Olur mu, bu sakalınla nasıl gidersin?" filan der insan.
Yani özü başka sözü başka olmayacak, samimi olacak.
İkincisi; ve li-dînihi. "Dinine samimi bağlılığı olacak."
İnsan, "Ben bu dine mensubum, ben bu dine yardım etmeliyim,
Ve li-kitâbihi. "Kur'ân-ı Kerîm'i sevecek."
Nereden belli sevdiğin?
"Çok seviyorum Kur'ân-ı Kerîm'i.
Baş köşeye konmak ve ölülere okunmak için inmedi ki…
Peygamber Efendimiz, "Çocuklarınızı üç esasa göre yetiştirin." diyor.
Kur'an okumayı bilmez, Kur'ân-ı Kerîm neyin nesidir bilmez, içinde neler anlatılır bilmez,
Olmaz! Kitabına samimi bağlılık böyle olmaz.
Ve li-resûlihi. "Resûlullah'a bağlı olacak, sevecek."
Sünnetini okuyacak, hayatını öğrenecek, her şeyini ezbere bilecek.
Ve li-cemaati'l-müslimîn. "Bütün müslümanlara karşı iyi duygular besleyecek, içinde sevgi olacak."
Şu kâfirlerden ibret almıyor musunuz?
Yunanistan'la aramızda münazaa var.
Müslümanlar, aklınızı başınıza toplayın!
Adam tatbikat yaptırıyor. İsviçre nerede, Yunanistan nerede…
Onların Yunanistan'la ne ilgisi var?
Yunanistan'ı kendisine yakın, bizi de düşman hissediyor.
Biz 50-60 senedir Batı'ya bağrımızı açmadık mı?
Niye razı olmuyorlar hâlâ bizden?
Ne yapsan razı olmazlar aziz kardeşim. Kur'ân-ı Kerîm bize bildirmiş:
Ve len terdâ anke'l-yahûdu ve le'n-nesârâ hattâ tettebia milletehum.
Senin kıtır kıtır kesildiğini görse bir şey demez, ötekisine yan baksan, "niye yan bakıyorsun" der.
Onlardan ibret almıyor musun?
O ona yarsıyıp da onu kolluyorsa…
Bizim dostumuz kim?
Yarın Yunanlıyla bir harp patlarsa ne olacak?
Fransa'ya gideceğiz, "Harp ediyoruz, biraz para lazım, biraz da silah ver." diyeceğiz.
Verecek mi?
Vermez!
Yap silahını o zaman. Şimdiden silahını yap.
"Efendim, işte teknoloji bilmem ne..."
Kur teknolojini! Kuru ekmek yemeye razıyız.
Yarın, öbür gün düşman istila etse daha mı iyi olur?
Fransızlar'ın uçakları çok ileri; miraj uçakları bir saldırdı mı şöyle yapıyor, böyle yapıyor.
Daha güzelini yap.
Ve eiddû lehüm mesteta'tüm min kuvvetin.
Biz şimdi bir otomobil yapmak istesek yapamaz mıyız?
Müslümanın derdi çoktur.
A'zamu'n-nâsi hemmen el-mü'minu. "İnsanların dert bakımından en çok dertlisi müslümandır."
Hem dünya, hem âhiret lazım! Öteki kâfir sadece dünyayı düşünüyor.
Sonra öteki müslümancıklara acıyorum, her insana acıyorum.
Ey müslümanlar! Onlar birbirleriyle yardımlaşırlar da siz niye birbirinizle çekişirsiniz?!
Para ver, yok; çalış, yok; oku, yok; öğren, yok; dinimiz emretmiş, malınla canınla cihat et, yok…
Bileziğini satıyor, televizyon alıyor; sabahtan akşama televizyonun başında ömür çürütüyor.
Yunanlı şu kadar nüfuslu, yani elimizin tersiyle şey yapsak işi bitecek ama çatıyor,
Hazır ol cenge, eğer ister isen sulh u salah.
Sen kuvvetli oldun mu, o zaman herkes "ağam, paşam" demeye başlar.
On kişi çalıştırırız, biter…
"Biter ama hocam, para lazım, şunu lazım, bunu lazım."
Olmuyor!
Müslüman müslümanın derdiyle dertlenecek. Böyle olmamız lazım!
"Hocam! Müslümanlar tahsilsiz, fakir fukarâ..."
Sen biliyor musun ki rızkını, nusret-i ilâhiyeyi onların hürmetine alıyorsun.
"Zayıflarınız hürmetine rızıklandırılıyorsunuz başka bir sebepten değil."
Boynu bükükler…
"Hocam o hiçbir işe yaramaz sakat bir adam. Kenarda oturmuş 'Allah' der."
İşte sen onun "Allah" demesi hürmetine burada yaşıyorsun.
İnnemâ. "Ancak ve ancak…"
Hastadır, zayıftır, yoksuldur, boynu büküktür,
Allahu Teâlâ hazretleri şekle, surete, mevkiye makama bakmaz; gönle, niyete bakar.
Men câe yevme'l-kıyâmeti berîen min selâsin dehale'l-cennete: el-kibru ve'l-ğulûlu ve'd-deyn.
Sevban radıyallahu anh'ten, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri buyurmuş ki:
Men câe yevme'l-kıyâmeti berîen min selâsin.
Dur bakalım bizde var mı yok mu?
Birincisi, el-kibr. "Kibir varsa cennete girmeyecek, kibir yoksa cennete girecek."
Kibir var mı sende?
Ölç, biç; kibirli misin değil misin, ona göre kendin kararını ver.
İkincisi, ve'l-ğulul.
Bir insan eğer kibirli değilse, bir de kazancı haksız almamışsa, çalmamışsa...
Harp edince mal ortaya konulacak, gazilerin arasında şeriatin gösterdiği tarzda taksim edilecek.
"Efendim, ben bir tane ayakkabı bağcığını beğendim.
Yok! Öyle bile olsa cehennemden bir bağ almış oluyor.
İnsan tamah ediyor. Bir şehirde bir hacı teyze dedi ki;
"Bilmem a evladım. Param var, faiz alıyorum; ne yapayım?"
Dışarıda sonradan öğrendim ki oturduğu ev kendisininmiş, alt kat zaten kiracısının,
"Hacı teyze! Bu üç-dört tane daire zaten sana bir gelir temin eder.
Helalleri yeter insana ama insanoğlu anlayamıyor.
Üçüncüsü nedir?
ed-Deyn. "Borç."
Borçlu olmak da fenadır. İnsanın başı sıkışır, kullara borçlanabilir.
Bu devirde adam geliyor, senetle mal alıyor.
Ödemeye niyeti yok, öyle alıyor. Şimdi ticaret bu esasa dönmüş.
Peygamber Efendimiz ölümde ilk önce, "Bunda kimin alacağı var?" diye sorardı.
Borç vermek, borcu uzatmak sevaptır. Her uzatılan gün için insan sadaka vermiş gibi olur.
Eskiden bizim cemiyetimizde haram helal fikri vardı ve halk, "Helal iyidir haram kötüdür." biliyordu,
Mesela ırmakta, suyun üstünde gidiyormuş bir elma görmüş, uzanmış almış, bir ısırmış;
"Nasıl oldu?"
"Kitap açtım, tam çayırda okurken, suyun üstünde bir elma gördüm.
Bakıyor ki pırlanta gibi bir insan karşısındaki, çok iyi niyetli…
"Her şartınıza razıyım." diyor, boynunu büküyor, hakkı kıyamete bırakmak istemiyor. Diyor ki;
"Benim kör, topal, kötürüm, sakat, eksikli bir kızım var. Onu bu kusurundan dolayı kimse almadı.
"Eh, peki olsun." diyor. Düğün günü bir de bakıyor ki karşısına dünya güzeli bir kız çıkıyor.
"Senin söylediğin gibi olmadı, bir güzel kız geldi karşıma.
"Evladım, o senin helalin, Allah mesut etsin. Ben 'kör' dedim, nâmahreme bakmadığı için.
Böyle olunca bereket olmuş, hayır olmuş.
Şimdi bu iman sistemi bozuldu. Çektik aldık...
Bununla mücadele etmek lazım!
Kim mücadele edecek?
Din iman vereceksin, edep ahlâk, haram helal öğreteceksin; öyle olur.
"Ama biz onları bozduk hocam. Onlar o işe mi yarardı?"
O işe yarardı ya... O işe yarardı. Sen şimdi bu 45 milyon insanı sakatladın.
İman gitti, zedelendi. İman görünmeyen bir şey olduğu için
"Batı güzelmiş. Bak, ileri gidiyorlar, havalarda uçuyorlar.
Batı havaya uçarken edepsizliğinden, ahlâksızlığından uçmadı ki
Adamın birisi leyleği yakalamış, bacakları uzun diye kesmiş, kanatları büyük diye kesmiş,
"Sen yere kon da, o zaman görürsün başına geleni."
Ayakları yok ki hayvan yere nasıl konacak, can havliyle uçtu.
İşte kuşa döndük. Bir yere inersek o zaman anlayacağız.
Başladık yavaş yavaş inmeye de, nasıl tamir edeceğiz?
Çok zor!
Bizim Nurettin Topçu Balıkesir'de görmüş.
Çocuğa, "Haydi bakalım, Allah'tan şeker iste. Bak bir de benden iste.
Bu yapıldı, isteyerek istemeyerek… Kim yaptı, öldü gitti...
Şimdi ne yapacağız biz?
"Olan olmuş hocam! Yangın yanmış, olan olmuş." Biz şimdi düzeltmeye çalışacağız.
"Çalış, haydi bakalım. Şurada harç kar, şurada duvar ör.
Toparlamak için bedenen, mâlen, fikren, aklen dinimize hizmet edeceğiz.
İkinci cihan harbinde ne oldu biliyor musunuz? Almanlar'ın ülkelerine yüz binlerce ton bomba yağdı.
Yangın oldu geçti ne yapalım... Geçen gün eskiciler çarşısı yandı, bilmem kaç milyar ziyan...
Çalışacağız. Kendimizi salıverirsek dibe batarız.
"İnsanların en hayırlısı insanlara en faydalı olandır."
Hepimiz faydalı olacağız.
Bizim mahalleye girdin mi, "Ooo! Buranın iklimi başka yahu… Sokaklar da tertemiz.
"Hocam! Sen rüya mı görüyorsun? Mikrofonun karşısında uyuyorsun galiba. Kalk bakalım.
Yok! Hayal ediyorum, tahayyül ediyorum. Ama Türkiye'nin yüzde doksan dokuzu güya müslüman.
Bir fidan ekiyorsun, ondan sonra bir ağaç çıkıyor,
Olan olmuş. Biz şimdi bize gelene bakalım. Bizim omzumuza hangi yük geliyor, biz ona bakalım.
Çalışacağız, ne yapalım... Bu paraları neden kazanıyoruz?
Men câenî zâiren lâ ya'lemuhû hâceten illâ ziyâretî
Peygamber Efendimiz'i ziyaret etmekle ilgili bir hadîs-i şerîf...
Men câenî zâiren. "Kim bana gelirse, beni ziyaret kastıyla, ziyaret isteyerek gelirse…
İllâ ziyâretî. "Ancak Peygamber Efendimiz'in ziyaretini murat ederek yapıyorsa…"
"Ben, beni başka dünyevî bir menfaat bahis konusu olmadan
"Kabir ziyareti olmaz." diyen bazı müslümanlara bu hadîs-i şerîf de bir delildir.
"Efendim! Olmaz, şirk olur."
Şirk olmaz. Peygamber Efendimiz Allah'ın elçisi diye sevgimizden gidiyoruz.
Men câehü'l-mevtü ve hüve yatlubu'l-ilme yuhyî bihi'l-İslâme
Bu hadis, ilim öğrenmekle ilgili çok tatlı, müjdeli bir hadîs-i şerîftir ki zevkle dinleyin:
Men câehü'l-mevtü. "Her kime ki ölüm gelir."
Nasıl bir halde gelir?
Ve hüve yatlubu'l-ilme. "O ilim peşindeyken, ilim öğrenmek isteğindeyken…"
İlim talebesiyken, talebindeyken ölüm onu yakalar yani o yoldayken ölüverir.
Niye ilim öğrenmek istedi?
Yuhyî bihi'l-İslâm. "Onunla İslâm'ı ihyâ etmek istedi."
Bir insan; "İlim öğreneyim; Allah'ın âyetlerini, ahkâmını, hadisleri öğreneyim,
Ne olur?
Lem yekun beynehû ve beyne'l-enbiyâi illâ dereceten vâhideten fi'l-cenneti.
Derecesi o kadar yüksek olur ki peygamberlerin derecesine yaklaşır.
Demek ki ölüm vakti yaklaşmış, yaşlanmış bile olsa... Bak, bu ne büyük bir müjde! Biz deriz ki;
"Çocuklar ilim öğrensin. Mektebe verdik, öğreniyor. Bizden geçti artık..."
Değil! Sen ilim yolunda ol, İslâm'ı ihyâ etmeye gayret et, ilim öğrenmeye niyet et.
Onun için eskiden bir yaşlı kâmil zât yani âriflerden, bir cemaatten bir kimse,
"Hocam! Bana Kur'ân-ı Kerîm öğret.
Yanındaki, cemaatten samimi bir kimse şaka yapmış;
"Yahu hacı amca! Bundan sonra tecvitle Kur'ân-ı Kerîm'i öğrensen ne olacak, öğrenmesen ne olacak?
"Biliyorum evladım ben de yaşlandığımı.
O halde gitmek istiyor. Onun için siz de bir ilmin peşine düşün, onu öğrenmeye gayret edin.
Bundan sonraki hadîs-i şerîf de böyle tatlı, müjdeli:
Men câehû eceluhû ve hüve yatlubu'l-ilme li-yuhyiye bihi'l-İslâme
İbn Abbas radıyallâhu anh rivayet etmiş. Mânası aynı kapıya çıkıyor:
Men câehû eceluhû. "Kime eceli gelirse…" Ve hüve yatlubu'l-ilme. "O ilim peşindeyken, ilim talep ederken…"
Talebe durumundayken ona eceli gelirse.
Neden ilim öğreniyor?
Li-yuhyiye bihi'l-İslâme. "Onunla İslâm'ı ihyâ etmek maksadıyla
Lem yufaddılhu diye harekelemiş, okunması lem yafduluhu'n-nebiyyûn da olabilir,
"Peygamberler ondan ancak bir derece yüksek olur."
"Onun derecesi peygamberlere o kadar yakın olur ki arada ancak bir derece fark olur." diye,
Men câdele fî husûmetin bi-gayri ilmin lem yezel fî sahatillâhi hattâ.
Bu hadîs-i şerîf, bilgisizce münakaşaya girmenin zararı hakkında.
"Kim bir husumet, bir çekişme mevzuunda mücadele ederse…"
Bilgisi yok, ilmi yok; mücadele ederse…
Lem yezel fî sahatillâhi hattâ.
Allah'ın kızgınlığı onun üzerinde olmaya devam eder.
Bilgisizce bir münakaşaya girmek yok! Bilgin yok, bu mevzuyu bilmiyorsun; ötekisi alim,
Olmaz! O zaman Allah bilmeden mücadeleye gidip taassupla
Men câmea'l-müşrike ve sekene meahû fe-innehû mislehû.
Buradaki câmea bir araya gelmek, oturmak mânasına…
"Kim müşrikle bir araya gelir, toplaşır, bir arada bulunursa…"
Müşrik ile toplaşıp bir araya gelen
Bu neyi gösteriyor?
Müslümanın müslümanla ahbaplık etmesi gerektiğini,
Müslüman bir müşrikle, bir başka kâfirle konuşup görüşebilir.
O zaman Allahu Teâlâ hazretlerinin düşmanını sen nasıl seversin?
Men câa ev ihtâce fe-ketemehu'n-nâse
Ebû Hüreyre radıyallâhu anh'ten bir güzel hadîs-i şerîf...
Men câe. "Kim acıkırsa…" Ev ihtâce. "Veyahut bir ihtiyaç durumuna düşerse…"
Kıvranıyor, ihtiyacı var.
Fe-ketemehu'n-nâse. "Ama bunu insanlardan saklıyor, kimseye söylemiyor."
"Ben açım, bana biraz para ver veyahut ihtiyacım var, yardım et biraz bana." diye söylemiyor.
Hattâ efdâ bihî ilallâh. "Bunu Allahu Teâlâ hazretlerine arz ediyor."
Yâ Rabbi! Açım, açığım, perişan duruma düştüm,
Allah ne yapar?
Fetehallâhu lehû rızka senetin min halal. "Bir senelik helal rızık kapısı açar."
Beni bildi, bana döndü, benden istedi, kuldan istemedi, bana el açtı diye
Hac kitabında rivayetini adıyla ve kaynağını da göstererek yazmış:
Bir velî kul Medine-i Münevvere'ye geliyor.
"Yâ Resûlallah! Açım, sana misafir geldim."
Öyle duruyor. Uykuya dalmış yani açlıktan kendinden geçmiş.
"Resûlullah'a bizi şikâyet eden sen misin? Buyur." diyor.
Peygamber Efendimiz'in torunlarından, sülalesinden bir kimseymiş.
İnsan Allah'a dayandı mı, tevekkül etti mi Allahu Teâlâ hazretleri ummadığı yerden kapılar açar.
Men câhede fî sebîlillah kâne dâminen alallah. Ve men âde marîden kâne dâminen alallah.
Muaz b. Cebel radıyallahu anh'ten rivayet edilmiş. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:
Men câhede fî sebîlillah. "Kim Allah yolunda cihat ederse..."
"Sen cihat mı ettin kulum? Tamam, istediğini garantili olarak alacaksın.
Demek ki Allah yolunda cihat etmek iyiymiş.
Cihat nasıl olur?
Malla, parayla, bedenen olur…
Ve men âde marîden kâne dâminen alallah.
Giden mahrum kalmaz.
Ve men celese fî beytihî lem yağteb ehaden bi-sûin kâne dâminen alallah.
Demek ki bu işleri yapmak lazım...
Sonuncu hadîs-i şerîf: *ِ .
Men cerre sevbehû huyelâe lem yenzurillâhu ileyhi yevme'l-kıyâmeti.
Çok kaynaklarda geçmiş bir meşhur hadîs-i şerîftir ki:
"Kim elbisesini çalım satarak sürükleyip giderse…
Kibirli, elbisesini sürüye sürüye giden kimseye nazar etmez.
Allahu Teâlâ hazretleri kötü huylardan bizleri halas eylesin.
Fâtiha-i şerife meal besmele.