Tarih: 27.11.1988 | Yer: İskenderpaşa | İzlenme:16491
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm.Bismilâhirrahmânirrahîm.
el-Hamdü li'l-lâhi Rabbi'l-âlemîn.
Emmâ ba'd:
Fa'lemû eyyühe'l-ihvân.
528. sayfanın birinci hadisinden itibaren rivayete devam ediyoruz.
Kâne izâ âvâ -kâne izâ evâ da okunabilir- ilâ firâşihî kâle:
''Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem yatağına girdiği zaman bu duayı okurlardı.''
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz nasıl dua edermiş?
Buyururmuş ki; el-Hamdü li'l-lâh. ''Allah'a hamd olsun.
''Evimiz var, çatımız var, yatağımız var; girip sığınıp yatıyoruz, rahat ediyoruz.'' gibi.
''O Allah'a hamd olsun ki bizi doyurdu, suladı, ihtiyaçlarımızı giderdi ve bizi barındırdı.
Muhterem kardeşlerim!
Peygamber Efendimiz mutasavvıfların fenâfillah makamı dedikleri makamdaydı.
Kendisinin gözlendiğini bilen bir insan edepsizlik eder mi?
Ben tekkemizin eski mensuplarının hayranıyım.
Hani bazen; ''Ben şuraya mensubum, buraya mensubum.'' diyoruz.
İşte Peygamber Efendimiz. Hayatını okuyoruz.
Peygamber Efendimiz hadîs-i şerîfinde bize şöyle buyurmuştur:
Hepimiz öyleyiz ama bu rivayeti görünceye kadar hiç böyle düşünmemişizdir.
Eski hac seferlerinde bir mübarek, menzil menzil konakladığı yerlerin hallerini yazmış.
Rabbimiz bize tatlı tatlı sular ihsan etmiş.
Yediren, o rızıkları yaratan Allah. İçiren, o suları gönderen Allah.
Kul eraeytüm in asbaha mâüküm gavran fe-men ye'tîküm bi-mâin maîn.
Şimdi biz yiyoruz, içiyoruz da hiç farkında değiliz ama
Bu yağmur bir nimettir.
İşte Peygamber Efendimiz böyle buyuruyor:
Birisi size her gün bir tepsinin içinde türlü türlü yemekler, tatlılar gönderse ondan sonra da ortasına bir kese altın koysa;
Kalbi olmazsa insanın, vicdanı olmazsa o zaman zor.
Üstüne güldürme öyle düşmen-i bed-sîreti.
Kötü bir düşmanı güldürmek ne kadar yanlış!
Kâne izâ ûhiye ileyhi vukize li-zâlike sâaten ke-hey'eti's-sekrân.
''Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz,
Sekr hali ne demek?
''Kendinden geçmiş bir hal'' demek.
Neden?
Vahiy, mühim bir hadise.
Biz bile, lâ teşbih velâ temsil yani benzetmek nerede ama hani bir Kur'ân-ı Kerîm okuyor da,
Peygamber Efendimiz'in bu olağanüstü durumu onun peygamber olduğunun delilidir.
Lâ tuharrik bihî lisâneke li-ta'cele bihâ, inne aleynâ cem'ahû ve Kur'ânehû, feizâ kara'nâhü fettebi' Kur'âneh.
Âyet-i kerîmesi nazil oldu.
Bu hâli gören bazı kimseler Peygamber Efendimiz'in okuduğu âyetlere baktılar;
Vemâ allemnâhuş şi'ra vemâ yenbegî leh.
Şiir ne olacak! Dünyada bir sürü şair var.
İlham sana da gelir, bana da gelir. Başkalarına da gelmiş.
Bir keresinde Peygamber Efendimiz'in dizi, sahabeden birisinin dizi üzerindeydi.
Peygamber Efendimiz'in zamanında olmuş, ondan sonra da kıyamete kadar vahiy yok.
Üniversitede inkârcı bir sınıf arkadaşımız vardı.
İlk sûre böyle başlıyor: ''Ancak sana ibadet ederiz, ancak senden yardım isteriz.''
''Bu Allah'a karşı söylenmiş bir şey. Nasıl olur?'' diyor.
''Yâ Resûlallah! Şu şöyle mi yâ Resûlallah! Bu böyle mi yâ Resûlallah!''
Abese ve tevellâ en câehü'l-â'mâ
Bu da Kur'ân-ı Kerîm'de var. Neden?
Çünkü Kur'ân-ı Kerîm vahiy.
Edepsizler de Kur'an okuyorlar da müslüman olmuyorlar.
Ve innehu lehasretün ale'l-kâfirîn.
Müslümanın ezanını duydukça kızar.
Vahiy böyle bir şey! Kur'ân-ı Kerîm böyle bir kitap.
Okumaya başladın mâşaallah. İyi ama sana bunun asıl mânası lazım!
Kur'ân-ı Kerîm ''namaz kıl'' diyor; adam ''benim kalbim temiz'' diyor;
Yirminci yüzyılda ne var?
Yirminci yüzyıl edepsizlik yılı, olmaz, doğru
Fransa'dan bir güzel gelmiş de kendisine müşteri arıyormuş,
Ama biz müslümanız. Burası İslâm diyarı!
Ben Kapalıçarşı'da bulunduğum sırada, ortaokul talebesiyken, hatırlıyorum, bir Ermeni kadın geldi.
Geçen senelerden birinde bizim enişteyle, akrabalar Boğaz'da gidiyorlarmış.
Hani şöyle bir taraftan bir şey gelince ötekileri ittirir, onun yerini alır ya şimdi müslüman kadınlar itildi, gittiler.
Şimdi geldik hıristiyan kadınlarının kırk-elli yıl önceki durumlarına.
Hırka-i Şerif Camii'nden çıktık.
Onun için Allah bizi ıslah etsin, şuur versin.
Kâne izâ bâyeahû'n-nâsü yülekkınehüm fi-me'steta't.
O zamanın müslümanları Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip elini tutup ahit yaparlardı.
''Ya Resûlallah! Sen Allah'ın resûlüsün, ben de Allah'a iman etmiş kimseyim, sana tâbiyim;
Neden insanlar Peygamber Efendimiz'e gelip bey'at edelerdi?
Cevabı çok basit: Allah'ın peygamberi olduğu için.
İnne'l-lezîne yübâyiûneke innemâ yübâyiûna'l-lah.
Niçin bey'at ettiler?
Ebû Bekir es-Sıddîk Efendimiz Resûlullah Efendimiz'in makamına kaim olduğu için,
Bizde şimdi ''merhaba'' ''merhaba'' derken hemen bir el sıkışma yapılıyor.
Bu âdetler nereden geldi?
Batı'dan geldi. Biz kendimiz gibi kalsak ne olur?
Bunun akılla mantıkla izahı mümkün değildir.
Aman bundan sonra birbirimize söz verelim, dikkatli olalım,
Peygamber Efendimiz'e gelirler, bey'at ederlerdi, derlerdi ki;
''Yâ Resûlallah! Sana tâbiyiz.'' Peygamber Efendimiz onlara;
Fî mesteta'tü. ''Gücüm yettiğince cümlesini de kullan.'' diye telkin ederdi.
''Yâ Resûlallah! Sana tâbiyim. Uzat elini, sana bey'at ediyorum, seninle sözleşiyorum.'' derken,
Peygamber Efendimiz'den sonra Ebû Bekir es-Sıddîk Efendimiz'e bey'at ettiler, Hulefâ-i Râşidîn'e bey'at ettiler.
Ama hakiki bey'at, Peygamber Efendimiz'in hakiki varisleri olan ulemâ-i muhakkıkîne olmak üzere devam etti.
İnneme't-tâatü fî tâati'l-lâh.
Çünkü günahı emrediyor.
Suud tebaası Kral Fehd'e bey'at ediyor.
Emperyalizmin uşakları! Ondan sonra; ''Şunu şöyle yapacaksın, bunu böyle yapmayacaksın.''
Ama müslümanlar şuurlu olsaydı böyle bir şeyi yapmamaları gerekirdi, buna meydan vermemeleri gerekirdi.
Allah kimseyi zorlu imtihanlara uğratmasın.
Kâne izâ bease ehaden min ashâbihî fî ba'di emrihî kâle:
Bu rivayet Ebû Mûsâ el-Eş'ârî radıyallahu anh'ten.
''Halka kolaylık tarafını gösterin, zorlaştırmayın.
Biz bu havada, bu edâda hizmet görseydik;
''Ben müslümanım.'' Yaptığın müslümanın metodu değil ki!
Bizim kardeşlerimizden bir tanesi Levent'te bir eve taşınmışlar.
Bu neden, muhterem kardeşlerim?
Güleç yüzlülükten, tatlı dillilikten!
''Bismillâhirahmânirrahîm deyin, besmeleyle başlayın, bu bizim yapmamız gerekendir.''
''Biz içimizden dedik.''
''Yok'' demiş, ''Yüksek sesle söyleyeceksiniz ki ben de unutmuşsam size bakacağım hatırlayacağım.
''Peki'' demişler.
''Siz yüksek tahsillisiniz, burası umumî bir yer.
Hatta bir de düzmece fıkra yapmışlar:
Almanya'da bulunmuş bir kardeşimiz anlattı.
Finlandiya, Batılı ülkelerden birisi, medeni denilen ülkelerden birisi.
Harp görmüş millet.
Şimdi onlar da, üniversiteli gençler de yemeği tam yememişler.
''Olmadı çocuklar. Bunlar ziyan olacak, çöpe gidecek, milli servet bu. Sıyıracaksınız.''
Neyi anlatmak istiyorum?
Aslında prensiplerinden fedakârlık etmeyen bir insan ama güleç yüzlü bir insan,
Peygamber Efendimiz'e müşrikler bile gelirdi, mallarını teslim ederlerdi, ''Sen Muhammedü'l-Emînsin'' derlerdi.
Aziz kardeşlerim!
Lütfen öğrendiklerimizi uygulayalım.
Peygamber Efendimiz aklı iki şekilde tarif ediyor.
Allahu Teâlâ hazretleri hepimizi hayırları işlemekte haris eylesin.