Tarih: | Yer: | İzlenme:3530
Eûzubillahimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.
el-Hamdülillahi rabbilâlemin ve'l-âkibetü li'l-müttekîn.
İ'lemû eyyühe'l-ihvân enne efdale'l-kitâbi kitâbullah
Geçen ki dersimizden bir hikaye size tekrar ediyorum;
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Mâ ubidellahu bi-şey'in efdale min fıkhin fi'd-dîni ve le-fakîhün vâhidün
Sadaka Rasûlullah fîmâ kâl ev kemâ kâl.
Hep beraber bir salât ü selâm okuyalım;
Allâhumme salli salâten kâmileten ve sellim selâmen tâmmen
"Allahu Teâlâ ve Tekaddes hazretlerine fıkıh denilen
En mühim ibadet dini iyi bilmektir. Dinini iyi bilmek.
"Onun için 1000 âbitten bir fakih daha kıymetliymiş.
Ne demek bu?
Şeytan bir fakihten korktuğundan 1000 tane âbitten korkmuyor.
Bugün Pakistan'dan misafirler geldi bize, belki dersin içerisinde unuturum onları şeysini anlatmaya.
Diyor ki o zât, "Bu işi siz hocaların eline bırakırsanız, e hocalar var ya, vaaz etsinler,
Peygamber sallalahu aleyhi ve sellem'in zamân-ı saâdetlerinde,
Çin neresi yahu?
O zaman otomobil yok, bir şey yok mesela.
"Yani hocalara bırakırsanız işi din ölür." diyor.
Ya?
Hepimizin vazifesi!
Herkes dinini bilecek ve bilmeyenlere bildirmeye çalışacak.
Sonra bizi tenkit cihetinde dedi ki;
"Öyle olmaz camide Müslümanlık!
Hatta ona mukabil Ebû Zerri'l-Gıfârî hazretlerinden bahsetti.
Müslüman olmuş, ne yapacağım ben şimdi?
Müslümanlığı ilan edeceğiz!
E gavur her taraf?
Gitmiş Mekke'nin içerisine her taraf gavur, hepsi gavur.
"Ey müşrikler! Duyun, ben müslüman oldum, Allah bir, Resûlullah da onun Resûlüdür,
Öyle dövmüşler ki, bayılmış ölüm haline gelmiş adam.
Buna yakîn hasıl olduktan sonra sen artık neden korkacaksın neden çekineceksin?
Gelecekse gelecek, gelmeyecekse gelmeyecek.
Sonra yalvarmalamız var ki Cenâb-ı Hakk'a, "Yâ Rabbi! Sen bizi koru,
Orada şöyle bir misal de verdi, dedi ki;
"Bir ananın çocukları var, güzel şeyler."
O pakistanlıların çok güzel huyları vardır. Her birinin de kendisine göre bir şeyi vardır.
Dedi ki;
"Ananın çocukları olur, üç beş tane çocuk.
Dikkat edin, Cenâb-ı Peygamberin zamanında olsa gerek, bir kadının evladı ateşe atılmak istedi,
Buyurdular ki;
Allahu erhamu min hâzâ. "Allah bundan daha erhamdır mahlukuna."
Bu bir anne, yüzde bir rahmetin bir cüzüne sahip, evladına kıyamıyor.
Erhamurrahimin, bu anadan daha mı şevkatsiz diyeceksin ona?
Onun için anne nasıl ki evladına acıyor, Allah da bize öyle acıyor.
Onun için diyor ki;
"Din kardeşleriniz arasında bazı kabahatliler vardır;
Binâenaleyh asıl o müslüman kardeşlerini koltuğuna sokulacaksın,
Yalnız şurada bir hatamız var. O dedi ki;
"Hadi bakalım hazır olun, kimler gelecek bu irşad vazifesine?"
Ha şimdi mahallede, her yerde tabi çeşitli mertebede insanlar var.
"Senin bizim evde ne işin var, hadi defol şuradan!" derler.
Herkes seviyesine göre taksim olmak lazım.
Şimdi mesela bir avukatın evine biz gitsek, konuşamayız ki onunla. O bizi alt eder.
Yoksa kim gidecek?
Bizim hacıefendi gider.
Hacıefendi nereye gider?
Hacı babaya gider. Hacı baba da zaten namaz kılıyor.
Onun için bu birlik işidir, el birliği işidir, kolaycacık olan şeyler değildir.
Şimdi bu kardeşler Pakistan'dan çıkmışlar, gelmişler memleket memleket dolaşmışlar, çok güzel.
Yani dün [konuşurken] orada diyor ki, "Polonya'da Tatar kardeşler var."
Üçbin kardeşin hatırını almak için buradan Polonya'ya gidiyorlar.
"Rus takibi altında olan bir memlekette bizim orada sokakta gezinmemiz,
Olur mu orada?
"Biz orada müslümanız diye kendimizi göstermemiz onlar için bir kafidir.
Demişler;
"Çok teşekkür ederiz! Biz burada üçbin müslümanız
Tabi Müslümanlık gevşeye gevşeye kim bilir ne hale geliyor en nihayet?
Sonra günün birinde belki de yok olur gider.
Onun için hep böyle dinlemek çok güzel de, dinlediklerini güzelce zapt ederekten
Bin âbitten bir fakih daha âlâ, daha yüksek kuvvette.
Onun için dini bilmek kadar büyük bir devlet yoktur.
Bak karşıdaki levha ne güzel, yazmışlar oraya;
Re'sü'l-hikmeti mehâfetullâhi.
"Hikmetin başı Allah korkusudur."
Binâenaleyh dinler, okur insan ama o dinlediğinden, okuduğundan Allah korkusunun içeriye girmesi şart.
Onun için Allah kusurumuzu affetsin.
Bir tane daha söyledi, o da çok hoşuma gitti yine, dedi ki;
"Bir asker var, toplanıp gidiyor işte her devletin kendisine göre
Hocaları kumandanlara benzeterekten dedi ki,
"Siz vazifeleri hocalara bırakıyorsunuz.
Kumandan ne yapar yahu?
Yapacağı vazife askeriyle olacaktı. Asker gitmezse o iş akim kalır.
"Duydunuz ya, bilen bilmeyene tebliğ etsin." dedi.
Duydunuz, duyduklarınızı bildiklerinizi şimdi bilmeyenlere tebliğ etmek herkese vazife.
Allah kusurlarımızı affetsin.
Bu hadiste çok güzel denk geldi.
Şimdi bizim bir dersimiz daha vardı, israftan bahsediyorduk.
Şimdi bugün bir menâkıp buldum, yine rast geldi gözüme, çok hoşuma gitti. Menâkıp şu;
Ebu'l-Kasım Muhammed radıyallahu anh 12 imamdan birisi. Vaaz ediyor, tâbiri aynen şöyle;
"Yavrularım, size Allah'a inkıyat ve kendisinden ittikâ ile vasiyet ederim."
On iki imamdan birisi olan Ebu'l-Kasım Muhammed hazretleri, buyuruyor;
"Evlatlarım, size Allah'a inkıyat -inkıyat teslim olmak- ve kendisinden ittikâ, korkmak ile vasiyet ederim.
Tecemmül; güzelleşmek, süslenmek. Süssüz, ütülenmemiş elbisesi ile sokağa çıkmak.
Ahlâkınızın düzelmesini buna tercih ediniz.
Senin ahlâkın pâk olmadıkça,
"Binâenaleyh evinin güzelliğinden, kendinin güzelliğinden daha ziyade ahlâkının güzelliğine dikkat et."
Onun vasiyeti.
"Ve güzellenmekten çok sakınınız.
Bakınız, bakınız 1300 sene evvelki söz bu. 1300 sene evvelki büyüğümüzün sözü.
Çünkü tezyînâta olan sarfiyatla [daha faydalı şeyler yapılabilir.] Tezyînât, süslenme.
"Bu tezyînâtla, işte tezyînâta harcanan paralarla
En mükemmel insan en kanaatkâr insandır.
Bu şimdi çok şeylere gidecek...
Şu altını da okuyayım belki unuturum yine, bak şimdi bu dersleri çok güzel.
"Çocuklarım, cümlenize zevceleriniz tarafından
İnsana en yakın akrabası halası, amcası, bunlar bellidir ki bir kuşaktan geliyor.
Ama ne yazık ki bunu da 63 yaşında zehirleyerek şehit etmişler.
Allah şefaatlerine nail etsin.
Vefat ederken, "Oğlum, şöyle şöyle yapın." demiş.
"Baba, sende öyle bir şey yok ki şimdi neden bunu bu vasiyeti yapıyorsun?" demiş.
"Duvarın arkasından Hazreti Hüseyin'in seslendiğini duymuyor musun?
Ölüm, nasıl geliyor bak, telefonlar telgraflar nasıl geliyor.
Şimdi 80 küsur milyar bütçemiz var, 81 milyar. İstersek bunu 100 milyara da çıkarabiliriz.
Şimdi günlük israfımızı, kaç dersten beri onu [anlatıyoruz.]
Böyle olunca biz de başka devletlere,
Şimdi bir sigarayı ele alsak, on milyon insan var mıdır sigara içen?
On milyon insanın gündelik on lira bir masraf var bunun içinde.
Bu paralar, bu masraflar toplanırsa en aşağı gündelik masrafın üzerine 15-20 lira düşmez mi?
Düşer.
Yirmi liradan onmilyon insanın parası, bir günlük masrafı ne tutar?
İkiyüzmilyon lira mı tutar.
İkiyüzmilyon lira on günde ne eder?
İki milyar.
Ha?
Yüz günde ne eder?
İkiyüz milyar.
E bak gördün mü kardeş, biz bunu üçbeş sene böyle yaptıktan sonra...
Cami yaptırma?
O da lazım değil.
Biz şimdi bütün varlığımızı kendimizi kalkınması için neler lazım memleketimize?
Bir fabrikamız yok! Amerika bize parça yollayacak da biz bu makineleri yapacağız burada.
Böyle şey mi olur?
Bunların hepsini kendimiz yapabilmek için dişimizi tırnağımızı bir araya getirerek [çalışacağız.]
Şimdi bak turistler de geldi, onlar sakal traşı da yapmıyorlar.
Zaten şimdi havası bozulmuş diyorlar, o zaman kim bilir ne olur halimiz?
Ama memlekette kalkınır ya, kalkınır ya! Avrupa'ya gidecek işçi memlekete gelsin bu sefer.
Yetmez, bu kadar iş fabrikaya işçi nereden bulacağız?
"Bize işçi yollayın." diyerekten onlardan biz isteriz o zaman.
Allah affetsin kusurlarımızı.
Yani bunlar çok tezyînât, tecemmül ve bugün haddini aşmış derecededir.
Böyle bizim gibi geri kalmış bir milletin böyle altınlara boğularak yapılan
Peygamber sallalahu aleyhi ve sellem'in ümmetliği davasındayız da
Hepimiz bilir ki Cenâb-ı Peygamber bir gün yatmış mübarek,
Yâ Resûlullah! Nedir senin bu çektiğin?
Mâ lî ve li'd-dünya. "Benim bu dünya ile ne ilgim var? Çok bile." diyor.
Biz de onun evlatları olduğumuz halde, ümmeti olduğumuz halde bu sefahatımıza bak.
Allah hepimizi affetsin, tevfikatı samadaniyesine [mazhar eylesin.]
Bunların hepsi fıkhın içindedir işte. Bu fıkıhtır ki öğrenirsin, israfın haram olduğuna kanaat getirirsin
Çeşit çeşit yemekler, çeşit çeşit lokmalar, elbette onunla beslenen vücutlar
Şimdi biz şu aşağıda bazı yemekler yapıyoruz; "Yemekleri bire indirelim." diyoruz.
"Ooo, ya bir kap yemekle olur mu?" diyerekten kıyametler kopuyor.
Niçin olmasın be kardeş?
Bir zeytinle bile olur insan.
Bir zeytinle de olur, maksat karın doyurmak değil mi?
Öyle üç beş kap yemek yiyipte zevklenmek başka!
Biz o zevkin adamı değiliz ki?
Bize kuru ekmek kafidir yani.
O gün yine gelecek burada;
Mâ fevka'l-hubzi ve cerreti'l-mâi ve zılli'l-hâiti ve zılli'ş-şecereti fadlun yuhâsebu bihi'bnü Âdeme yevme'l-kıyâmeti.
"Asıl bize ihtiyacımız olan bir kuru ekmek, katıksız yani, bir kuru ekmek
Bundan fazlasının hepsinin hesabı var, o da helalden olursa.
Onun için fıkıh dediğimiz vakitte dinini öğrenmek,
Şimdi bizim bir arkadaş vardı da rahmetlik oldu.
Allah taksiratını da affetsin hepimizin.
Sigara içiyordu, sigara hakkında muhâhase olunca, sigarayı mübâhattan sayıyor idi.
Şimdi bu zât o zaman onu mekruha da sokmuyordu, derken hastalandı.
Doktor buna yasak emri verdi mi?
O zaman büyük bir hastalığın şiddetinden dolayı, "Ah ben yanlış hareket etmişim!"
Dedi ki, hoca evvela içkiyi kendi içerse, sonra bu haramdır derse dinleyen olur mu onu?
Kimse dinlemez!
Tabip kendisi içer sigarayı,
Onun için evvela insan kendisi nefsinde tatbik etmeli ki sonra başkasına da sözü tesir etsin.
Öyle olduğu halde şimdi ikinci bir ders;
Mesela bu memleketimizde olan şeyleri kullanmak suretiyle israf da yapsak yine içerde döner paralarımız.
Fakat bu Avrupa'dan gelen şu avizelerin içlerinde sallanan şu
E bu da evimizde süs olsun diyerekten takıyoruz onu.
Ne zararı var, eskiden lamba bulamıyorduk, idarelerle gazlarla oturuyorduk, hep işimizi de görüyorduk.
E şimdi bunları [kullanıyoruz.]
E bizim de şerefimize layık olmasın mı?
Olsun ama, milletçe kalkınalım da ondan sonra olsun.
Ha sigaranın da şimdi bir Avrupa'dan gelen tabakası, kısmı varmış, onun da aşıkları çok.
Fakat şimdi bak onun da foyası meydana çıktı.
Allah kusurumuzu affetsin.
Ne tarafa dokunsak yara her tarafı sarmış!
Allah affetsin bizi, İslâmiyete iyi yapışmak nasip etsin cümlemize.
İkinci şey, sadakalarınızı verirken mutlaka, Analarımızın, babalarımızın niyetine de
Yine Cenâb-ı Hakk'ın bak rahmetine, fazlına, ihsanına bakınız ki,
Neden?
Anne nasıl şevkatli, Allah ne kadar şevkatli!
Binâenaleyh beş vakit namaz kılan bir insan, ki evinin önünden akıyor bir su,
"Onun içinde nasıl kir olmazsa günah da olmaz." buyurmuş. Günahlar da böyle gidiyor elden.
Otomatik mi diyorlar buna?
Su eksildi mi depoda, usulcacık açıyor kapıyı yine sular geliyor, makine işliyor bilmem ne oluyor.
E ne yapalım biz hep günah mı işleyelim?
Bu o demek değil.
Allahu Teâlâ'nın rahmeti bol, lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah diye
Onun için sen müslümana yan bakma.
Onun için onu, ona daha çok acı, ona daha çok yanaş,
Bak hadisi aynen okuyuvereyim;
Mâ ale'l-ardi min müslimin yetevaddau fe-yüsbiğu'l-vudûe li-salâtin mefrûdatin. "Farz olan namazlar."
Allahu Teâlâ'nın bu kadar mağfiretine karşı bizim bu ihmallerimiz niye?
Bak şimdi;
Mâ ale'l-ardi nefsün menfûsetün ye'tî aleyhâ mietü senetin.
"Yaş yüzü geçmez, geçenler nâdirattandır."
en-Nâdiru ke'l-mâdûm derler, yok hükmündedir.
İşte o ancak 100 seneden sonra kalanlar nâdirattan olur.
Bak yine iyi dinle aziz kardeş;
Mâ ale'l-ardi ehadun yekûlü: Lâ ilâhe illallâhu vallâhu ekberü
Hani, dalga vurdukça şöyle denizde köpükler oluyor ya.
"O adamın günahı onlar kadar çok olsa."
Ve bunu yüzlerce kere yapan, binlerce kere yapanın hâli ne acaip oluyor acaba?
Bak şu Cenâb-ı Hakk'ın mağfiret isminin tecellisine bak!
Mâ alimellâhu te'âlâ min abdin nedâmeten alâ zenbin.
Çünkü nedamet içinde. O içindeki hâli Allah biliyor, Allahu Teâlâ'nın bilmediği bir şey yok.
Allâhümme inneke terâ mekânî ve tesmeu kelâmî.
Allah böyle Allah! Böyle onun için içinden nedamet,
Bunlar bizi tevbeye, istiğfara teşviktir. Yani günahları yapın demek değildir ama.
Şimdi yine bak;
Mâ amile Âdemiyyün min amelin yevme'n-nahri.
Yevme'n-nahr, kurban bayramındaki [kurban] kestiğimiz kurban günü.
"O gün hiçbir amel yoktur ki." Ehabbe ilallâhi.
O gün en efdal amel kan akıtıp kurbanı kesmek, ondan daha efdali yok.
Ve innehâ. "Senin o kurbanın."
O burada hani kestik ya, dağıttık, etini de yedik.
Le-te'tî yevme'l-kıyâmeti."O gelir kıyamet gününde."
"Bir kurban kesmek değil mi ya, o da olur. İşte bunu veriyorlar 500'e, ötekini veriyorlar 1000'e.
Hazreti Aişe validemizden rivayet gelmiş bu.
Şimdi bunun altındakini yalnız iyi dinle, bunu iyi dinle!
Mâ amile Âdemiyyün amelen encâ lehu min azâbillâhi min zikrillâhi.
Zikrullah, Allah Allah demek ve zikrullah namaz kılmak, Kur'an okumak,
Kâlû. "Dediler ashâb-ı kirâm." Ve le'l-cihâdu fî sebîlillâhi? "Yâ Resûlallah!
Üç kılıç kırmak şartıyla muharebede böyle celâdet gösterebilirsen o, o zaman âlâ.
Yoksa öyle ben askerlik yapıyorum ya, işte oldu.
Olmaz öyle şey. Allahu Teâlâ'nın emrine inkıyad başta geliyor.
Onun için Hazreti Allahu celle ve alâ Kur'an'ında ne buyuruyor?
Ve le-zikrullâhi ekberu.
"Allahu Teâlâ'nın zikri her şeyin üstünde."
Onun için Cuma sûresinin emrinde Cuma namazına gelmişler müslümanlar.
Burada diyor ki;
Fe-izâ kadaytümü's-salâte. "Namazı bitirdiniz."
Onun için bir müslüman [zikirsiz düşünülemez.] Her şey karanlık.
Uzun bunlar tabi, şimdi bu kadarcık kafi.
Mâ indî mâ üzevvidüküm.
Mâ feteha raculün bâbe atiyyetin bi-sadakatin ev sıletin illâ zâdehullâhu te'âlâ bihâ kesraten ve
Ne kadar, ne kadar kıymetli söylerdir bunlar.
"Bir insan atiyye, ihsan, sadaka ve sıla-i rahim yapıyor."
Eşine, dostuna, akrabasına hem veriyor, hem gidiyor geliyor.
İllâ zâdehullâhu te'âlâ bihâ kesraten. "Bunları yapmakla Allahu Teâlâ onun malını arttırır." diyor.
Ona çokluk verir Allah, çokluk, kaynar durur.
Ve mâ feteha raculün. "Bir insan da açmış kapısını." Bâbe mes'eletin. "Dilenme kapısını açmış."
İhtiyacından bahseder, zaruretinden bahseder, şunun bunun
Yürîdü bihâ kesraten.
Bu zaruretinden nâşi ise neyse ama.
"Bu eğer bundan şundan şu kadar, bundan bu kadar alarak bir çokluk temin ediyorsa, ha..."
İllâ zâdehullâhu bihâ kılletin. "Onu da indirir Allah, indirir de indirir azlığa, en nihayet yokluğa."
Hazreti Ebû Hüreyre'den rivayet olmuş.
Yine buna karşı bir rivayet daha;
Mâ feteha raculün alâ nefsihi bâbe mes'eletin yes'elü'n-nâse illâ fetehallâhu aleyhi bâbe fakrin li-enne'l-iffete hayrun.
Mâ feteha raculün alâ nefsihi bâbe mes'eletin.
Çeşit ihtiyaçlar var insanda. Bitmez tükenmez insanın ihtiyacı, katiyen bitmez.
Onun için Gazzâli hazretleri der ki;
"Bir iyilik yapayım dersin, birisi bir para bulmuş yolda da şundan şöyle yapayım bundan [böyle yapayım derken,]
Binâenaleyh sen isteme kapılarını ört, yağınlan kavrulmaya bak, yorganına göre ayağını uzat.
Bâbe mes'eletin yes'elü'n-nâse. "İnsanlardan istiyor böyle."
Âdet edinmiş, yüzünün suyu da kalmamış.
İllâ fetehallâhu aleyhi bâbe fakrin. "Allahu Teâlâ ona fakirlik kapısı açar."
On tane apartmanı, 20 tane bilmem nesi, 40 tane bilmem çiftliği olsa
Li-enne'l-iffete. "İffet." Hayrun. O kadarcık. "En hayırlısı iffettir."
Kuru ekmek buldun mu, bir bardak da su buldun mu kimseye derdini açma.
Onun için bakın;
Mâ fevka'l-hubzi.
Hubz, ekmek.
"Bir ekmeğin üstüne bir şey yani katık arıyorsun."
Ekmeği buldun da bir parça da katık olsun diyorsun.
"Yok, bir ekmek." Ve cerrati'l-mâi. "Bir de içecek bir suyun var."
Acaba şu su da olsa bu su da olsa değil, o bulduğun su kafi.
Ve zılli'l-hâiti. "Bir de gölgeleneceğin bir yer var işte senin."
Arabistan gibi yerde bir gölgelik altında oturmakta bir evde oturmak kadar faydalıdır.
Fadlun yuhâsibu bihi'bnü Âdeme yevme'l-kıyâmete.
İzâ kânet min halâlin. "Eğer bu da helalden ise."
Haramdan ise artık haline bak.
Şimdi şunu çok şey olacak bir şey, güzel bir şey.
Mâ fi's-semâi melekün. "Gökte hiçbir melek yoktur ki."
Gökte hiçbir melek yok hepsi Hazreti Ömer'i övüyorlar, hürmet gösteriyorlar, saygı gösteriyorlar.
Ve lâ fi'l-ardi şeytânun. "Yerde de hiçbir şeytan yoktur ki."
Hiçbir şeytan Ömer'in yanına sokulamıyor, uzak kaçıyor.
Ve bunun aşağıda da var böyle şeyleri de. Demiş ki;
"Her kim ki şehvetine galip, nefsi arzusunu yenmiş, o da Ömer gibidir tıpkı.
Ama sana bir tanesini söyleyeyim, bu her babayiğidin yapacağı iş değil.
En nihayet kızı Hafsa vasıtasıyla vermişler.
"Buyrun efendim yemek vakti, buyurun yemeğe." demişler.
Gelmiş bakmış, sofranın üzerinde bu çok yemek.
"Ne bunlar?" demiş.
"Efendim işte Acemistan'dan gelen ganimetlerden sizin hissenize ayrılan bir parça şey."
O celadetini gösterince demek, bir kabarma geliyor kendisine, demiş;
"Bu memlekette fakir kalmadı da mı getirdiniz bunu benim soframa?"
Bir bağırmışlar bir çıkışmış, hepsi, hani sıçanın kediyi görüp saklandığı gibi, bir deliğe girmişler.
"Getirin benim ekmeğimi!" demiş.
Kurucuk ekmeğini, kurucuk ekmek bir parçası tuz biber neyse, ona kanaat edermiş.
Millet öyle azar, şevkatle dünyaya bir an içerisinde yayıldı.
Ha biz ise bugün ne âlemdeyiz, bu kanaat nerede bizde?
Onun için ki nefsine hakim, şeytanlar kaçıyorlar,
"Onun için her kim bu işi yapabilirse."
Şunu da getirin bunu da getirin diye kimseyi zorladığı yok, parasını da harcadığı yok.
Hâfe minhü'ş-şeytân. "Muhakkak ondan şeytan korkar."
O zaman şeytan senden korktu muydu yanına sokulmaz, sen de kurtulursun, rahat edersin.
Neden o?
Şeytan bu işi ne, ancak bizi aladatmak.
Ama biz nefsimizi ne zaman yensek, o zaman bunlardan kurtuluveririz vesselam.
Hadi şunu da okuyalım da, bu da tatlı bir şey;
Mâ kâle abdün: Lâ ilâhe illallâhu kattu.
Lâ ilâhe illallâh dünya malı değil.
"Böyle olunca bunu herhangi bir kul derse."
Ama ne zaman?
Me'ctünibe'l-kebâira. "Kebair günahlarını işlemedikçe."
Kebâir günahları vardır. Günah iki kısım ya. Kebâir, büyük günah;
Ha anaya babaya âsi olmak yine geldi.
Geçen ki ders neydi?
Bir insan ne kadar hayır işlerse işlesin, ne kadar hayır ama!
Onun için bir misal olarak, zaman-ı peygamberî de sallalahu aleyhi ve sellem, bir evlat ölüyor.
Olmuyor, geldiler dediler ki;
"İmkanı yok, konuşturamıyoruz adamı, söylemiyor bir şey."
En nihayet anasına başvurdular;
"Nedir senin oğlunun kabahati ki bak bugün dünyadan ayrılıyor,
"Ben ona küsüm." dedi.
E dedi, "Gelin aldı, geline bağlandı, beni unuttu. Ben de hakkımı helal etmem." dedi.
Şöyle yalvardılar, böyle yalvardılar, ana kızmış bir kere, olmaz diyor.
O zaman dediler ki;
"Ateş getirin, toplayıp odun ateş!"
Kadın dinliyor tabi;
Ne olacak?
"Yakalım!" dediler. "Yakalım oğlunu!
Acıdı, dedi, "Hakkımı helal ettim öyleyse." dedi.
Hakkımı helal ettim dedi, o helallikten sonra o da lâ ilâhe illallah dedi, ayrıldı gitti bu dünyadan.
Anaya babaya çok hürmet saygı göstermek lazım.
"Büyüklere karşı saygısı olmayan..."
Nasıldı hadis?
"Büyüklere karşı saygısı olmayan, küçüklere karşı şevkat merhameti olmayan bizden değildir." dediydi ya?
İşte onun için en başta da analar babalar, büyükler, büyüklerimiz gelir.
Allah onlara da saygı gösteren kullarından eylesin cümlemizi.
Altındaki hadislerde hepsi çok güzel ama onları da inşallah gelecek dersimizde söylemeye çalışalım.
Allah taksiratımızı affetsin, seyyiatımızı hasenata tebdil eylesin,
.... deve, deve ile nakliyat yapıyorlar yani tam bardak fincan gibi bir şeyleri naklediyorlarmış.
Adam, kölenin sahibi de bunu hapsetmiş,
Oraya bir misafir gelmiş, köle yalvarmış, demiş;
"Misafirlerinin sözünü çok sayarlar, beye rica et de, beni affetsin." demiş.
"Ne kabahatin var?" demiş.
"Benim güzel bir sesim var.
Hakikaten de adamlar da misafirin sözünü kırmayaraktan affetmiş.
Şimdi en güzel ses Kur'an sesidir. Kur'an'ın verdiği zevk hele böyle çocuklar günahsızdırlar.
Onun için Allah hepimizin çocuklarına küçük yaşlarımızdayken Kur'an'ı iyi öğretebilip,
Lillahi'l-Fâtiha.