Tarih: 15.09.2000 | Yer: | İzlenme:4520
Eûzübillâhimineşşeytânirracim. Bismillâhirrahmânirrahîm.
el-Hamdü lillâhi Rabbi'l-âlemîn.
Emmâ ba'd:
Fe-kâle Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
Vellezî nefsî bi-yedihî le-tüftehanne aleyküm fârisü ve'r-rûmu
Abdullah b. Bisur radıyallahu anh'ten bu hadîs-i şerîf.
Peygamber Efendimiz yeminle başlıyor sözüne:
Vellezî nefsî bi-yedihî. "Canım elinde olana and olsun, yemin olsun ki..."
Benim hayatım, yaşamım -senin, herkesin- kimin elinde?
Allah'ın.
"Allah'a yemin olsun ki!" diyebilirdi dümdüz.
Hepimize hayatı Allah veriyor, sonra da alacak. Sonra da hepimiz O'nun huzuruna varacağız.
Allahu Teâlâ hazretleri bizi rahmetine erenlerden, cennetine girenlerden eylesin.
Canımız O'nun elinde. Binâenaleyh, sözümüzü düşünerek taşınarak söylemeli.
Sonra buyuruyor ki;
Vellezî nefsî bi-yedihî le-tüftehanne aleyküm fârisü ve'r-rûmu.
Ne zaman söylüyor bunu Peygamber Efendimiz?
Bu işler hiç ortada yokken, müslümancıklar zulüm altındayken,
Evet, dedikleri aynen çıktı. Çünkü o hak Peygamber'dir, Allah'ın en sevgili kuludur.
"Aman aman, amma büyük laflar ha...
Anlayasınız diye söylüyorum. O zamanın iki tane en büyük devleti dünya ülkelerinde;
Peygamber Efendimiz;"Onlar fetholunacak..." diyor.
Ve le-tesubbenne aleykümü'd-dünyâ subbâ. "Dünyalık..."
Dünyalık ne demek.
Yiyecek, içecek, mal, mülk, giyecek, para, servet, altın, gümüş...
"Üzerinize bardaktan, kovadan boşanır gibi dökülecek..."
Şaldır şaldır dökülecek.
"O kadar dünyalığa gark olacaksınız. Üstünüze yağacak."
"Hem İran imparatorluğunun hem Rum imparatorluğunun toprakları elinize geçecek.
Ve le-yeksürenne aleykümü'l-hubzu ve'l-lahmü. "Ekmeğiniz, etiniz öyle arttırılacak ki...
O zaman bu sözleri dinlediği sırada nasıllar?
Aç, fakir...
Geçen gün tefsir kitabında okudum:
"Sen yapıyorsun, yâ Resûlallah?"
Demiş ki;
"Siz benim gibi değilsiniz. Cenâb-ı Hak beni mânevî bakımdan kuvvetlendiriyor,
Bir oruç tutmaya başlamış,
Tabii yiyecek bulamıyorlardı. Giyecek, örtünecek [elbise] bulamıyorlardı.
"Ya mübarek, burası Peygamber Efendimiz'in mescidi. Niye çabuk gidiyorsun?
Dedi ki;
"Evde bir tek örtü var; ben ona sarınıyorum, geliyorum burada namaz kılıyorum,
İki tane örtüleri yok. Ne yaparlarmış?
Hayvan derilerini kestikleri zaman postları bürünürlermiş.
Neden?
Çünkü böyle ceket yok, öyle gömlek yok. Benimki gibi hâlis pamuklu yok.
Ne var?
Giyecek bir şeyleri yok. Kumaş yok, nadir. Pamuk yok, çok nadir. Böyle yiyecek yok.
"Yarım hurmayla bile sadaka verin, kendinizi azaptan, cehennem azabından koruyun." diyor.
Hz. Ali Efendimiz ihtiyar bir kadının tarlasında çalışmış çalışmış, ne yapmış?
Her kova için bir hurma, her kova için bir hurma...
Peygamber Efendimiz eve gelirmiş;
"Yiyecek bir şey var mı?"
"Yok."
"Ben de zaten oruç tutmayı aklımdan geçiriyordum, oruca niyetlenivereyim." dermiş.
Üç ay ocağın tütmediği söyleniyor. Yani yemek pişmiyor.
"Evde bir şey var mı?" dediği zaman;
"Var, yâ Resûlallah."
"Ne var?"
"Yarım kase süt var."
"Verin bakalım..."
Hüp hüp hüp, o kadar.
Sütü biz şimdi gıdadan sayıyor muyuz ki?
Onu sadece kahvenin içine katıyoruz, yatarken içiyoruz. Ekmeği [gıdadan] saymıyoruz.
O devirde tabii yiyecek de yok, giyecek de yok, su da sıkıntıda...
Yahudinin birisi kuyusundan suyu parayla verirmiş, kova ile çektiği zaman...
"Sat kuyuyu."
Hz. Osman zengin, varlıklı insan. Yüz develik kervanının hepsini bağışlayıveren insan.
"Sat bana." demiş.
Yahudi demiş ki;
"Satmam."
Çünkü gelir geliyor.
"Yarısını sat." demiş.
Çok paraya; "Yarısını sat..." Adamın işine gelmiş. Yarısı yine bunun olacak.
"Kuyu bir gün senin olsun, bir gün benim." böyle.
Tamam, anlaşmışlar. Hz. Osman kendisinin olduğu zaman açıyormuş önünü,
Testi değil, tulum. Ağzını bağlıyor, içine suyu dolduruyor, devenin üstüne ağzı bağlı tulum akıyor.
Ertesi gün sabrederlermiş,
Demek istediğim, çok mahrumatlar çekiyordu o zaman. Diyor ki Peygamber Efendimiz;
"Hem İran imparatorluğu elinize geçecek hem Bizans imparatorluğu elinize geçecek.
Ve le-yeksürenne. "Öyle çok..." Aleykümü'l-hubzu ve'l-lahmü. Hubz, "ekmek" demek.
Hattâ lâ yüzkera alâ kesîrin minhu ismullâhi teâlâ.
Halbuki müslüman besmelesiz yer mi? Müslüman besmelesiz iş yapar mı, içer mi?
Ama o kadar çok olacak ki çoğunun yenilirken, içilirken besmelesi bile çekilmeyecek.
Evet, o kadar bolluklar oldu.
Bizim bir kırk defasında yedimiz yemekle bir ordu beslenir, onların zamanında...
Abdullah b. Abbas, Peygamber Efendimiz'in Abbas isimli amcasının oğlu, bir yere vali oldu.
Bağışlamış. O mübarek ne yapmış?
Köleleri âzat etmiş, malları kasatı etmiş, geçmiş gitmiş.
"Ben öldüğüm zaman benim tabutumu alın. Beni tabutun içine koyun..."
Seril diyorlar onlar. "İskele" mi derler, ne derler? İki tarafından tutulan...
"Benim seririmi alın, düşmana hücum edin, düşmanın kalesine yaklaşabildiğiniz kadar yaklaşın yaklaşın...
Onun için, vefat ettikten sonra vasiyetini yerine getirmişler.
"Ya siz orada ne yapıyorsunuz?"
Tercümanlı, birbirlerinin dillerini anlayan insanlar varmış.
"Ne yapıyorsunuz orada?"
Demişler ki;
"Bizim birçok hürmet ettiğimiz, Peygamber Efendimiz'i evinde misafir etmiş büyüğümüz vardı,
"Yahu, kalenin burçlarında sizin hiç aklınız yok mu?
Komutan demiş ki;
"Bu mezara bir dokunursanız, bu mezara bir zarar verildiği zaman
Korkularından korumaya orayı almışlar.
Hâsılı, Peygamber Efendimiz böyle buyurmuş işte. Ama hafifçe bir [uyarı] var, değil mi?
"Mal o kadar çok olacak ki çoğunu yerken, içerken, kullanırken besmele bile çekilmeyecek.
Demek ki biz ne yapacağız?
Allah'ın nimetlerine şükredeceğiz. Yerken besmele çekeceğiz.
Para var. Vitrinde görüp de alamamak diye bir durum hiç gördünüz mü?
Yok. Ama Türkiye'de ve bazı ülkelerde böyle lokantanın vitrinine bakarken
Kokusunu hemen duymuştur diye.
Onun için komşuda atasözü olmuş, ne diyor?
"Komşuda pişer, bize de düşer."
Tekerleme. Çünkü komşu komşuya gönderiyor, göz hakkı olmasın diye.
Allahu Teâlâ hazretleri nimetlerine şükretmeyi, adını anarak güzelce nimetleri yemeyi nasip eylesin.
İkinci hadîs-i şerîf:
Vellezî nefsî bi-yedihî le-te'mürünne bi'l-ma'rûfi ve le-tenhevünne ani'l-münkeri
Burada bir yazılış hatası var gibi geliyor bana.
Tirmizî "hasen hadîs-i şerîf" demiş.
Ebû Huzeyfe radıyallahu anh'ten.
Peygamber Efendimiz diyor ki;
"Canım, hayatım elinde olan âlemlerin Rabbi Allah'a yemin olsun ki;
Müslüman bunu yapacak, bu farz. Ne demek emr-i mâruf nehy-i münker yapmak?
Yanlış bir şey olduğu zaman; "Bunu yapmayın kardeşim." diyeceğiz, engelleyeceğiz.
"Sana ne ya, âlemin işine ne karışıyorsun?"
Müslümanlık öyle değil. Müslümanlık'ta iyiliği emretmek var, kötülükten men etmek var.
Mehmet Akif Ersoy, rahmetli...
Çiğnerse de aferin, inatçıymış.
Bugünkü müslümanların en büyük kusurları nedir?
Dünyanın her yerindeki müslümanların umumî hastalığı, bulaşmış, her tarafa yayılmış; aldırmamak.
Çeçenistan'da ne zulümler oluyor, miting bile yapmaz. Halbûki burada adamlar neler yapıyorlar,
Biz de şu Kudüs'ün resmini buraya niye koyuyoruz?
"Kudüs bizimdi.
Bizim değil miydi Kudüs?
Bizimdi. Bizim emrimizdeydi.
"Kudüs bizimdir!" diyemiyor millet.
Çok az. Türkiye müslüman. Türkiye'nin yüzde 99'u müslüman.
Allah ıslah etsin.
Ya emr-i mâruf yaparsınız, nehy-i münker yaparsınız,
Sümme le-ted'û anhu fe-lâ yestecîbu leküm.
Emr-i mâruf nehy-i münker yapmadığınızdan sizi cezalandırıyor, cezanızı çekiyorsunuz.
İdam mahkûmunu sehpaya getirmişler; "Son arzun nedir?" demişler.
Üçüncü hadîs-i şerîf:
Üç tane olsun diye bunu da okuyalım, biraz uzadı ama...
Vecedtü'l-hasenete nûran fi'l-kalbi ve zeynen fi'l-vechi ve kuvveten fi'l-ameli
Enes radıyallahu anh'ten bir hadîs-i şerîf.
Diyor ki Peygamber Efendimiz;
" Müşahede ettim ve gördüm ki, anladım ki hasene, iyilik yapmak..."
İyilik yaptı mı kalp nurlanıyor.
"Gördüm ki iyilik yapmak kalbi nur yapıyor, nurlandırıyor,
Ve zeynen fi'l-vechi. "Yüzde güzellik, ziynet oluyor."
Adamın yüzüne bakıyorsun; Allah Allah, ne mübarek adam ya, nur saçıyor etrafa...
İyilik yapa yapa yüzde bir güzelleşme oluyor. Süs, ziynet oluyor.
Ve kuvveten fi'l-ameli. "Ve iyi işler yapmakta da bir azim ve kuvvet meydana geliyor."
"İnşaallah şunu da yapayım, bunu da yapayım..." diye sevaplı işlere arzu ve kuvvet meydana geliyor.
Ve vecedtü'l-hatîete. İşlenen hata, günah ne yapıyor?
"Onu da gördüm ki..."
Sevâden fi'l-kalbi. "Kalbi karartıyor, kalpte karalık meydana getiriyor."
Gönlü daralıyor, kararıyor. Hayat öyle bir tatsızlaşıyor. İntihar edenler niye tatlı canına kıyıyor?
İçi kararıyor da ondan. Hayattan bir zevk almıyor da ondan.
Ve şeynen fi'l-vechi. "Yüzü de çirkinleştiriyor."
Herife bir bakıyorsun; adam haydut, yüzünden belli, canavar gibi...
Gözleri kan çanağı gibi vs. vs...
Kalbi kara oluyor. Yüzü çirkin, korkunç, sevimsiz, ürpertici oluyor.
Ve vehnen fi'l-ameli. "İyi iş yapmaya da isteksizlik meydana geliyor."
"Sabah namazına gel."
"Gelemiyorum. Kıpırdayamıyorum."
Günah kuvvetini iyilik yapma kabiliyetini kırdı.
Allahu Teâlâ hazretleri bizi uyanık müslüman eylesin.
el-Fâtiha!